Journal of Education and Research in Nursing
MISCELLANEOUS | |
1. | Editörün Kaleminden Emine Türkmen Pages 1 - 2 Abstract |Full Text PDF |
RESEARCH ARTICLE | |
2. | Concept Analysis: Critical Thinking Ebru Akgün Çıtak, Gülzade Uysal Pages 3 - 9 AMAÇ: Eleştirel düşünme hemşirelik literatüründe önemi giderek artan bir kavramdır. Sağlık kurumlarında yaşanan hızlı değişimlerle birlikte hemşirelikte eleştirel düşünme gereksinimi de artmaktadır. Hemşirelerin; günümüz sağlık bakım sisteminin yarattığı güçlükler karşısında etkili bakım sağlayabilmeleri için eleştirel düşünmeleri gerekmektedir. Eleştirel düşünmeyi yansıtabilmek için eleştirel düşünme kavramının açıklığa kavuşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu makalenin amacı “eleştirel düşünme” kavramını Walker ve Avant’ ın kavram analizi yöntemini kullanarak açıklamaktır. YÖNTEMLER: Eleştirel düşünme kavramını açıklamak için Walker and Avant’ın kavram analizi yöntemi kullanılmıştır. BULGULAR: Yapılan kavram analizi doğrultusunda eleştirel düşünmenin farklı alanlarda ve hemşirelikteki tanımları incelenerek yaratıcı düşünme, problem çözme ve karar verme kavramlarının eleştirel düşünme ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Eleştirel düşünme kavramının hazırlayıcı özellikleri saptanmış; tanımlayıcı özellikleri olarak sezgi sahibi olma, şüphecilik, meraklı olma gibi özellikler elde edilmiştir. Eleştirel düşünebilme becerisinin sonucunda; “katılma”, “keşfetme”, “karar verme” ve “problem çözebilme” becerilerinin kazanılabildiği görülmüş ve bu özellikler doğrultusunda model vaka, karşıt vaka ve sınırda vakalar tartışılmıştır. SONUÇ: Eleştirel düşünmenin bazı özelliklerinin kişilerin kişilik özelliklerinden (sezgi sahibi olma, şüphecilik, meraklı olma gibi) kaynaklandığı, bazı özelliklerin ise kişinin alacağı eğitimle (sözlü ve yazılı dili etkili kullanabilme, soru sorabilme, bilimsel yaklaşım gibi) geliştirilebileceği belirlenmiştir. OBJECTIVE: The importance of critical thinking has been increasingly emphasized in the nursing literature. The need for critical thinking in nursing has been emphasized in response to the rapidly changing health care environment. Nurses must think critically to provide effective care whilst coping with the expansion of roles and complexities of current health care systems. It’s necessary to clarify critical thinking for nursing to reflect critical thinking. This article aims to clarify the concept of ‘‘critical thinking’’ as put forward by Walker and Avant. METHODS: Walker and Avant’s well-established method of concept analysis was employed to clarify of the concept of critical thinking. RESULTS: According to the concept analysis of critical thinking, it was determined that creative thinking, problem solving and decision making are the related concepts to critical thinking.The background of concepts and attributes such as intuition, curiosity and skepticism were realized. As a result of critical thinking, it was seen that skills such as participation, discovery, decision making and problem solving were achieved. According to these properties, model, borderline and contrary cases were discussed. The literature’s views towards concept analysis of critical thinking, related concepts, background, defining attributes and results were determined, and model, borderline, and contrary cases were presented. CONCLUSION: It was determined that while some of the properties of critical thinking are related to personality traits such as intuition and curiosity, others are related to a person’s education and can be developed by using oral and written language effectively, asking questions, and other scientific approaches. |
REVIEW | |
3. | Individual, Couple and Group Counseling in Infertility Nezihe Kızılkaya Beji, Derya Kaya Pages 10 - 14 Bir çiftin biyolojik çocuk sahibi olma yeteneğine sahip olmadıklarını öğrenmeleri, beklenmedik, stresli ve hayatlarını değiştirecek bir deneyim olmaktadır. Genel nüfus ile karşılaştırıldığında, infertilite ve infertilite tedavisi sürecinde olan bireylerde kaygı, sıkıntı, depresif belirtiler, azalmış benlik saygısı ve azalmış cinsel tatmin daha fazla görülmektedir. Kadında depresyon, anksiyete, cinsel fonksiyon bozukluğu artmakta, duygusal iyilik hali ve yaşam kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Erkek kaynaklı infertilite tedavisinde, erkekler de düşük benlik saygısı, özgüven kaybı, beceriksizlik düşüncesi, izolasyon, yalnızlık, suçluluk, korku, öfke, utanç, hayal kırıklığı gibi sorunlar yaşayabilmektedir. Danışmanlık, birey/çiftin yaşadığı üzüntü ve suçlulukla ilgili sorunların ifade edilmesini ve baş etme mekanizmalarını kullanabilmesini, eşlerin birbirlerini desteklemesini, ortak kararlar alınmasını ve cinsiyet faklılıklarından kaynaklanan sorunların çözümünü sağlayacaktır. Danışmanlık verecek ekipte hekim, embriyolog, infertilite hemşiresi ile birlikte psikolog, psikoterapist, psikiyatrist de bulunmalıdır. İnfertilite tedavi ekibinin önemli üyelerinden biri olan hemşireler, infertil birey/çiftlerin yaşadıkları bu zor süreçte sağladıkları hümanistik bakım ile anahtar rol oynamaktadır. For a couple, facing the reality of not being able to have a biological baby is an unexpected and stressful situation that makes them totally change their lives. When compared with the general population, infertility and its treatment make the infertile couples experience anxiety, depression, a low quality of life, and sexual dysfunction. Infertility causes women to experience depression, anxiety, and sexual desire disorders, and their quality of life and emotional wellness can be affected in negative ways as well. Men who have undergone infertility treatment can feel emotional deprivation, low self-esteem, a loss of confidence, incompetence, loneliness, guilt, fear, anger, shame and disappointment. Counseling will help couples cope with their feelings of sorrow and grief that have resulted from being infertile. Counseling will also help them use defense mechanisms in order to support each other, make co-decisions and solve the problems caused by gender differences. The infertility counseling team must consist of physicians, embryologists, and infertility nurses along with psychologists, psychotherapists, and psychiatrists. Nurses are one of the most important members of the infertility team and play a key role in providing humanistic care to infertile individuals and couples during this difficult process. |
RESEARCH ARTICLE | |
4. | The Effects of an Education Program on the Genital Hygiene Behaviors of 18-49 Year-old Women Who Use Intrauterine Devices or Oral Contraceptives Birsel Canan Demirbağ, Gamze Çan, Selçuk Kaya, İftihar Köksal Pages 15 - 20 AMAÇ: Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’ne gelen, rahim içi araç ve doğum kontrol hapı kullanan 18-49 yaş arası kadınlara verilen eğitimin genital hijyen davranışlarına etkisini incelemektir. YÖNTEMLER: Araştırma, planlı eğitimin etkinliğini ölçen ön-test ve son-test modelli, yarı deneysel bir çalışmadır. Veriler 1 Ekim 2011-15 Şubat 2012 tarihleri arasında toplanmıştır. Çalışma için belirlenen tarihlerde kuruma başvuran, yaşları 18-49 arasında değişen ve doğum kontrol yöntemi olarak rahim içi araç (RIA) ve kombine oral kontraseptif (KOK) kullanan ve çalışmayı kabul eden 165 kadın alınmıştır. Verilerin toplanmasında sosyo-demografik özellikleri içeren anket formu ve Genital Hijyen Davranışları Envanteri kullanılmıştır. Katılımcılara ön-test uygulanmış; sonraki dört ay içersinde iki karşılıklı, iki telefonla bilgilendirme ve danışmanlık eğitimleri yapılmış; eğitim bittikten iki ay sonra son-test uygulanmıştır. Veriler yüzdelik, ortalama ve standart sapma, bağımsız gruplarda-t, paired-t testi, ki-kare ve ANOVA testleri ile değerlendirilmiştir. BULGULAR: Kadınların eğitim öncesi ve sonrası genel hijyen envanterinden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (KOK grubu ön-test: 56.97±4.7 son-test 92.60±4.0; RIA grubu ön-test: 55.34±4.5 son-test 77.19±3.4). Kadınların sosyo-demografik özelliklerine ve yöntem kullanma durumuna göre eğitim öncesi ve sonrası genel hijyen puanları arasında göre istatistiksel olarak bir farklılık olmadığı saptanmıştır (p>0.05). SONUÇ: Kadınlara doğru hijyen davranışlarının kazandırılmasında verilen planlı eğitimlerin etkili olduğu görülmüştür. OBJECTIVE: To examine the effects of an education program at the Mother and Child Health and Family Planning Center on the genital hygiene behaviors of women between the ages of 18 and 49 who use an intrauterine device (IUD) or take oral contraceptive pills (OCP). METHODS: The research was a quasi-experimental study using a pre-test and post-test. The data were collected between October 1, 2011 and February 15, 2012. One-hundred and sixty-five consenting women between the ages of 18 and 49 who used the center over the specified period and applied IUD or OCP were accepted into the study. A questionnaire on demographic characteristics and a General Hygiene Behavior Inventory were used in data collection. After the pretest was administered, the group was given 2 sessions of reciprocal training and 2 sessions of telephone training within the four months determined in a work plan. A post-test was administered two months later. The data were evaluated using percentages, means, standard deviation, independent samples-t, Paired-t, chi-square and ANOVA tests. RESULTS: The women exhibited significant differences in mean scores on the general hygiene inventory before and after the education program (OCP group before education: 56.97±4.7; after education 92.60±4.0; RIA group before education: 55.34±4.5; after education 77.19±3.4). There were no statistical differences in the general hygiene scores before and after the education program regarding the women’s socio-demographic characteristics or their use of family planning methods (p>0.05). CONCLUSION: Individual education is effective in teaching women appropriate hygiene behaviors. |
5. | The Needs of Home Care Patients and the Burdens of their Caregivers Pınar Taşdelen, Metin Ateş Pages 22 - 29 AMAÇ: Nüfusun yaşlanması, özürlülük ve kronik hastalıkların dünyada ve ülkemizde giderek artması evde bakım hizmetlerine olan gereksinimi artırmaktadır. Bu araştırma, evde bakım verilen hastaların sorunlarının ve bakım gereksinimlerinin belirlenmesi, bu hastalara primer bakım veren kişilerin yaşadıkları güçlükler ve bakım yükünün incelenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Araştırmanın örneklemini, bir kamu hastanesinde evde sağlık birimine kayıtlı 177 hasta ve 177 primer bakım verenler oluşturmuştur. Verilerin analizinde; sayı, yüzde, ortalama dağılımları, Student t testi, varyans analizi, Mann Whitney U ve Kruskall Wallis testleri ile korelasyon analizi kullanılmıştır. BULGULAR: Araştırma kapsamındaki hastaların çoğunluğunun kadın, 76 yaş ve üstü yaş grubunda, en az bir kronik hastalığının olduğu ve psiko-sosyal sorunlar yaşadığı saptanmıştır. Hastalar, günlük yaşam aktiviteleri (GYA) yönünden yarı bağımlı durumdadır. Bakım verenlerin çoğunluğu kadın, 46 - 64 yaş grubunda, ilkokul mezunu ve ev hanımıdır. Bakım verenlerin yükü değerlendirildiğinde; en yüksek ortalama zaman bağımlılık yükü ve fiziksel yük alt boyutlarında, en düşük ortalama ise duygusal yük alt boyutunda hesaplanmıştır. Hastaların GYA’ne göre bağımlılık durumu arttıkça bakım verenlerin zaman bağımlılık yükünün arttığı, duygusal yükünün azaldığı bulunmuştur. SONUÇ: Bu sonuçlar, evde bakım hizmeti sunan kuruluşlar ve evde bakım hizmetinde görev alan sağlık ekibi üyeleri için hasta ve bakım verenlerin sorunlarını ve gereksinimlerini göstermektedir. OBJECTIVE: The growing need for home care services is due to not only the rising age of the population, but also the increasing rate of disabilities and chronic illnesses in Turkey and around the world. This study was designed to determine the needs of home care patients, their primary caregivers’ problems, and to analyze the burdens of care. METHODS: The sample of the research includes 177 patients and their 177 primary caregivers who were registered in a database of a public hospital offering home care services. In order to analyze the data, descriptive statistical methods in addition to the Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U, Student t-test variance analysis and correlation test were used. RESULTS: In the study, most of the patients were women age 76 or higher, had at least one chronic illness, and were found to have psycho-social problems. The patients were semi-dependent according to activities of daily living. Most of the primary caregivers were women and between the ages of 46 and 64. They were mostly elementary-school graduates and housewives. When the caregivers’ responsibilities were identified, the highest factors were time dependency and physical dependency. On the other hand, the lowest factor was emotional dependency. It was also found that when the patients’ dependency increased according to ADL, the burden of time dependency of the caregivers also increased while emotional dependency decreased. CONCLUSION: The results of this study show the needs and the problems of patients and their caregivers to home care organizations and health care professionals. |
REVIEW | |
6. | Gender Inequality: Reflections on the Nurse’s Role in Women’s Health Anahit Coşkun, Resmiye Özdilek Pages 30 - 39 İnsan hakları evrensel bildirgesinde, kadın ve erkek ayırımcılığı yapılmaksızın tüm insanların her koşulda ve alanda eşit haklara sahip olduğu belirtilmektedir. Ancak geçmişten günümüze toplumsal yaşamın birçok alanında ne yazık ki erkeğe kadından daha fazla değer ve öncelik veren bir eşitsizlik modeli süregelmektedir. Bu eşitsizlik, özellikle toplumsal yaşam, evlilik ve aile içi yaşam, çalışma yaşamı, eğitim durumu, siyaset ve karar mekanizması, insan haklarını kullanma, sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi alanlarda daha fazla göze çarpmaktadır. Kadın sağlığında toplumsal cinsiyet ayırımcılığının görüldüğü en önemli alan üreme sağlığı hizmetleridir. Dünya genelinde kadınlar, hala şiddete uğramakta doğurganlıkları nedeniyle sakat kalabilmekte ya da ölebilmektedir. Kadınlar, çeşitli toplumsal ve ailevi baskılar nedeniyle sağlık hizmeti almaya bağımsız karar verememekte, sağlık kuruluşuna gitmede ve sağlık hizmetlerinden yararlanmada engellerle karşılaşmaktadırlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında her yaş ve cinsiyetteki bireyin, özellikle de erkeklerin, sağlık çalışanların, liderlerin, yasa koyucuların vb. kişilerin bilinçlendirilmesi ve eşitlikçi bir bakış açısı geliştirmeleri sağlanmalıdır. Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Kadın Sağlığı Konseyi gibi kuruluşlar, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kadının Güçlendirilmesi, Sağlıkta Cinsiyet Eşitliği ve Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Sağlık Hizmetleri” alanlarında güçlerini birleştirip savunuculuk faaliyetleri başlatmışlardır. Kadın ve ailesi ile birebir iletişim içinde olan hemşirenin, insan hakları ve cinsiyet eşitliği temelinde bakım ve hizmet vermesi sağlanmalıdır. Ülkemizde sağlık göstergeleri açısından bölgeler ve yerleşim yerleri arasındaki önemli farklılık, kadın sağlığı ve sorunları, kadının toplumsal konumu vb. hususları da ciddi biçimde etkilemektedir. Hemşire, savunuculuk görevi dışında hizmet verdiği kadını bütünsel yaklaşımla değerlendirmeli ve bakımını ona göre planlamalıdır. The “Universal Declaration of Human Rights” states that all people have equal rights without gender discrimination in all fields and in all circumstances. However, it is unfortunate that a disparity model giving more value and priority to men has continued from the past to the present in many areas of life. This inequality becomes more apparent in such areas as social life, marriage and family life, work life, education, politics and decision-making, human rights, and access to health services. The most important area of women’s health where gender discrimination appears is in reproductive health services. Throughout the world, women still face violence, become disabled or die due to their gender. Women are unable to make independent decisions regarding their health care due to a variety of social and family pressures, and face barriers when trying to access health care facilities and services. To achieve gender equality, individuals of all ages and genders, especially men, health workers, leaders, and legislators should develop awareness and adopt an equal perspective. Today, the WHO, the United Nations, the Council of Europe and organizations such as the Women’s Health Council have joined forces and initiated advocacy programs, including “Gender Equality, Women’s Empowerment, Gender Equality in Health and Gender-Sensitive Health Services”. It should be ensured that all nurses who work directly in society provide care and services based on human rights and gender equality. In our country, significant differences in health indicators between regions and settlements seriously affect women’s health, their problems, and their roles in society. Outside of advocacy, the nurse should assess women using a holistic approach and plan women’s health care accordingly. |
RESEARCH ARTICLE | |
7. | Job Satisfaction Levels of Nurses and Midwives and Their Ideas About Professional Awareness and Professional Organizations Yeliz Doğan Merih, Hediye Arslan Pages 40 - 46 AMAÇ: Bu çalışma, kadın-doğum ve çocuk kliniklerinde çalışan hemşirelerin ve ebelerin mesleki bilinç ve örgütlenme konusundaki görüşlerinin alınması ve mesleki doyumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Tanımlayıcı tipte olan bu çalışma, İstanbul Anadolu Yakası’ında bulunan bir kadın doğum hastanesinde Ocak 2007-Mart 2007 tarihleri arasında yapıldı. Araştırmanın örneklemini bu süre içerisinde, aktif olarak kadın doğum ve çocuk kliniklerinde çalışan, araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 102 hemşire ve ebe oluşturdu. Veri toplama aracı olarak Hemşire ve Ebe Bireysel Bilgi Formu ve Minnesota İş Doyum Ölçeği kullanıldı. BULGULAR: Araştırmaya katılan hemşire ve ebelerin mesleki bilinci, %34.3 ile mesleğe sahip çıkmak olarak nitelendirdikleri ve mesleklerini icra edenlerin %90.2’sinin bu bilince sahip olmadığını belirttikleri, bunun nedenini ise %35.9 oranıyla mesleğin getirdiği olumsuz durumlara bağladıkları saptandı. Çalışmamıza katılan hemşire ve ebelerin %92.1’inin mesleki örgütlenmeyi gerekli gördüğü halde ancak %37.3’ünün herhangi bir mesleki örgüte üye olduğu belirlendi. Katılımcıların mesleki örgütlenme-bilinci artırmaya yönelik önerileri arasında %24.5 oranıyla mesleki örgüt tanıtımlarının iyi yapılması ve çalışma koşullarının düzeltilmesi isteği (%22.7) ilk sırada yer aldı. Hemşire ve ebelerin iş doyum puanları çalışılan bölümler, öğrenim durumları, mesleklerini tercih etme nedenleri ve mesleki örgüt katılımlarıyla karşılaştırıldığında; gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p< 0.05). SONUÇ: Araştırma sonucunda, hemşire ve ebelerin mesleki bilinç ve örgütlenmeye yönelik bilgilerinin istendik düzeyde olmadığı belirlenmiştir. OBJECTIVE: This study was carried out to learn what nurses and midwives working in obstetrics and children’s wards think about professional awareness and professional organizations, and also to determine their levels of job satisfaction. METHODS: This descriptive study was carried out in an obstetrics hospital in Istanbul between January 2007 and March 2007. The sample group of the study was composed of 102 nurses and midwives who agreed to participate in the study and who actively work in obstetrics and children’s wards at the time of the study. Personal information forms from the nurses and midwives along with the Minnesota Job Satisfaction Questionnaire were used for data collection. RESULTS: 34.3% of the participants defined professional awareness as taking ownership of their jobs and 90.2% stated that they do not have any professional awareness. It was found that 35.9% attributed the reason for this to the adverse conditions of the job. Although 92.1% of the nurses who took part in the study deemed professional organizations necessary, only 24.5% of them were members of an professional organizations. Among the suggestions for increasing professional awareness and organizations, offering good introductions to professional organizations and improving work conditions took the first place at 22.7%. After analyzing job satisfaction points, departments worked, educational backgrounds, and the reasons for choosing their jobs in comparison to the reasons for participating in professional organizations, the differences between the groups were found to be statistically significant. CONCLUSION: The knowledge and attitudes of the nurses’ towards professional awareness and professional organizations were not at the desired levels. |
8. | The Levels of Knowledge and Sources of Information on HIV/AIDS of University Health-Science Students Ayşe Sonay Kurt, Sema Dereli Yılmaz Pages 47 - 52 AMAÇ: Bu çalışma Sağlık Yüksekokulu öğrencilerinin HIV/AIDS hakkındaki bilgilerini değerlendirmek ve yanlış bilgi kaynaklarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. YÖNTEMLER: Araştırmaya bir Sağlık Yüksekokulu’nda öğrenim gören 440 öğrenci alınmıştır. Veri toplama aracı olarak literatür doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu kullanılmıştır. Veriler, yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Verilerin analizinde yüzde, ortalama, standart sapma, ki-kare ve lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. BULGULAR: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamasının 20.79±1.68 yıl, büyük çoğunluğunun çekirdek aileye sahip olduğu (%86.6) bulunmuştur. HIV/AIDS hakkında bilgi alan öğrencilerin çoğunluğu (%95.2) okuldan bilgi aldıklarını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu hastalığın etkeninin virüs olduğunu (%93.6), kan testi ile tespit edildiğini (%93.0), doğuştan bir hastalık olmadığını (%94.8), doğum sırasında bulaştığını (%86.1) ve tedavi edilemeyen bir hastalık olduğunu (%82.7) belirtmişlerdir. Öğrencilerin yanlış bildiği konular incelendiğinde; en çok yanlış bilginin HIV/AIDS’li bireyin başka birçok hastalığa sahip olması (%69.8), kilo kaybının son dönemlerde görüldüğü (%35.5), kirli iğne-bıçak kullanımı (%30) ve kondom kullanımının bulaşma riskini azalttığı (%19.3) ile ilgili yanlış bilgiye sahip oldukları saptanmıştır. SONUÇ: Öğrencilerin HIV/AIDS hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları ve öğrencilerin öğrenim gördüğü sınıfın, HIV/AIDS hakkında bilgi almamasının ve bilgi kaynaklarının yanlış bilmeyi etkilediği belirlenmiştir. OBJECTIVE: To determine the knowledge levels of university healthscience students on HIV/AIDS and to identify the sources of false information. METHODS: 440 university health-science students were included in the study. A questionnaire developed by the researchers was used, and for the analysis, percentage, mean, standard deviation, Chi-square and logistic regression were used. RESULTS: The mean age was 20.79±1.68 (min 18, max 27) and most students were from nuclear families (86.6%). Most students informed on HIV/AIDS reported to have learned about HIV/AIDS in schools (75.5%). A great majority of students reported that the causative agent was a virus (93.6%), was detected by blood tests (93.0%), was not a hereditary disease (94.8%), was contracted during birth (86.1%), and was an untreatable disease (82.7%). During the evaluation of inaccurately-known topics, the most inaccurate information was found to be that individuals with HIV/AIDS have many other diseases (69.8%). In addition, it was discovered that students had inaccurate knowledge about the fact that weight loss is seen in the terminal period of the disease (35.5%), and the use of condoms decreases the risk (19.3%). CONCLUSION: It was concluded that most students have unsatisfactory knowledge on how HIV/AIDS is transmitted, and a lack of information and sources on HIV/AIDS was found to trigger inaccuracy. |
REVIEW | |
9. | A Method for Evaluating Clinical Skills Performance: The Objective Structured Clinical Examination Yıldız Denat, Emel Tuğrul Pages 53 - 59 Değerlendirmenin eğitimi desteklediği, hatta yönlendirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Bu aşamada eğitimi planlayanların öğrenme hedeflerini net olarak tanımlamaları ve hedeflere uygun değerlendirme yöntemlerine karar vermeleri beklenmektedir. Özellikle bilişsel öğrenmelerin ölçümünde yazılı sınav, ödev ve projeler gibi ölçme ve değerlendirme yöntemleri kullanılırken davranışsal öğrenmelerin değerlendirilmesinde bilginin yanında performansın değerlendirilmesini içeren ölçme ve değerlendirme yöntemleri kullanılmaktadır. Literatürde objektif yapılandırılmış klinik sınavların; bilgi, tutum ve beceriyi ölçmede iyi bir araç olduğu bildirilmektedir. Bu sınavların gerçek hayattaki klinik ortamı yansıtması nedeniyle sağlık meslek programlarında öğrenci performanslarını değerlendirmede kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Objektif yapılandırılmış klinik sınavlar hemşirelik alanında da klinik yeterliliğin değerlendirilmesinde kullanılmaya başlanmıştır. Her alanda olduğu gibi klinik beceri ve uygulamaların yoğun olduğu hemşirelik alanında da uygulamanın en iyi şekilde yürütülebilmesi için objektif yapılandırılmış klinik sınavları tanımak, avantaj ve dezavantajlarını bilmek, en iyi kullanım için geliştirilmiş öneriler doğrultusunda sınavlar organize ederek öğrencilerin öğrenmesini desteklemek, objektif değerlendirme sağlamak adına oldukça önemlidir. It is a fact that evaluation supports education and even directs it. During this stage, education planners should define the objectives in learning and should make a decision on the most suitable evaluation methods to achieve those objectives, especially in evaluating cognitive learning. While assessment methods such as written exams, homework, and projects are used, assessment methods should include performance evaluation in behavioural learning in addition to knowledge assessment. In the literature, the Objective Structured Clinical Examination has been shown to be an effective method for evaluating knowledge, attitude, and skill, and the adoption of this examination for evaluating student performance in health proficiency programs is increasing day by day because it reflects the clinical environment in real life. The Objective Structured Clinical Examination is also starting to be used as a popular method for evaluating clinical efficiency in the field of nursing. Like in other fields, in order to achieve the best practice and provide an objective evaluation, it is important to understand the advantages and disadvantages of the Objective Structured Clinical Examination and organize exams to support student learning in accordance with the recommendations for implementation. |
Copyright © 2024 Journal of Education and Research in Nursing