Journal of Education and Research in Nursing
MISCELLANEOUS | |
1. | Editörün Kaleminden Emine Türkmen Page 1 Abstract |Full Text PDF |
REVIEW | |
2. | Nursing Regulations Elizabeth Anne Herdman Pages 2 - 4 Bir ülkede hemşireliğin gelişimini sağlayan en önemli etmen hemşirelikle ilgili bir düzenleme sisteminin kurulmasıdır. Mesleki denetim, Hemşirelik Kanunu hükümleri altında mesleki uygulamaları yöneten idari kuralları düzenlemek için kurulmuş ve yetkilendirilmiş yasal Hemşirelik Kurul veya Konseyleri tarafından gerçekleştirilir. Uluslararası Hemşirelik Konseyi, her ülkede hemşirelik eğitim ve uygulamalarının aynı olmasını sağlayan ilkelerin bulunması gerektiğini savunarak, evrensel hemşirelik düzenleme standartlar kavramının yayılmasına çalışmaktadır. The single most important step towards the development of nursing in any country is the establishment of a system of regulation. Regulation is controlled by boards or councils of nursing which are statutory authorities authorized under a Nurses Act (law) to develop administrative rules and regulations governing professional practice. The International Council of Nurses promotes the concept of universal standards for nursing regulation claiming that principles governing nursing education and practice should be same in every country. |
3. | Breaking Bad News Perihan Güner Pages 6 - 9 Hasta ve ailelere kötü haber verme, sağlık personeli için zor, zor olduğu kadar da kaçınılmaz bir görevdir. Doğru, duyarlı bir biçimde ve deneyimli bir kişi tarafından verilse bile, haberi alan hasta ve yakınını ve haberi veren sağlık personelini çok olumsuz etkilemekte ve etkisi uzun süre devam etmektedir. Kötü haber, bu konuda yeterli eğitimi ve deneyimi olmayan sağlık personeli tarafından verilirse, kötü haberin hasta ve aileler üzerindeki olumsuz etkisi çok daha fazla olmaktadır. Uygun olmayan bir biçimde ve duyarsız bir şekilde verilen kötü haber, hastaların tedavi ekibi ile ilişkilerini kesmelerine ya da tedavilerini bırakmalarına, hastane değiştirmelerine ve hatta intihar etmelerine bile neden olabilmektedir. Araştırmalar, sağlık personelinin bu konuda okulda ve mezuniyet sonrasında yeterince eğitim almadıklarını ve bu görevi yerine getirmede zorlandıklarını, hatta bazen bu görevi yerine getirmekten kaçındıklarını göstermektedir. Bu yazıda, hasta ve ailelere kötü haberin nasıl verilmesi gerektiği konusunda genel bir rehber verilmeye çalışıldı. Breaking bad news to patients and their families is a difficult and unavoidable task for health professionals. Bad news, even if announced in a correct and sensitive manner by an experienced health professional, have a long lasting negative impact on both the patient side and the health personnel. The effects of bad news may be compounded if given by inexperienced health personel. Inappropriate and insensitive announcements of bad news may lead to termination of treatment, disconnecting with the care-giver, changing hospitals and sometimes even suicide in patients. According to existing literature, health professionals receive less than adequate training in this area both during their education and contiuning education programs, and are reluctant to undertake this task in professional life. This article aims to introduce the reader to practical guidelines on how to give bad news to patients and their families. |
4. | Fatigue in Cancer Patients Gülbeyaz Can Pages 10 - 17 Kanser hastalarında yorgunluk hastalığa ve tedaviye bağlı sık karşılaştığımız bir sorundur. Hastalar tarafından farklı anlatılar kullanılarak tanımlanan bu sorun bireysel özelliklere, hastalığın gelişim sürecine ve uygulanan tedavinin türüne göre süre, sıklık ve yoğunluk açısından farklı olmakla birlikte bireyin günlük yaşam aktivitelerinden uzaklaşmasına neden olan enerji eksikliği duygusunun subjektif algılamasıdır. Pek çok nedenden etkilenmekte ve sadece tedavi döneminde değil tedavi sonrasında da yakından izlenmesi ve yönetilmesi gereken bir sorundur. Oluşum mekanizması tam olarak açıklanamamış olmasına rağmen literatürde yorgunluğun hangi nedenlerle ortaya çıktığını veya nasıl geliştiğini açıklamaya çalışan farklı modeller yer almaktadır. Kanser hastaları tarafından en sık bildirilen sorunlardan biri olmasına rağmen yorgunluğun yönetiminde etkinliği kanıtlanmış az sayıda farmakolojik ve farmakolojik olmayan girişimler vardır. Bu girişimler genellikle kuramsal olmakla birlikte farmakolojik yaklaşımlar genellikle yorgunlukla ilişkili özel ve dönüşür semptomların belirlenmesine ve tedavi edilmesine, farmakolojik olmayan yaklaşımlar ise egzersizin, uyku-istirahatin, yeterli beslenmenin ve psikososyal desteğin yorgunluğun yönetimindeki etkinliğine odaklanmaktadır. Fatigue is a common problem in cancer patients as a result of the disease and its treatment. This problem, which is defined in different ways by patients, varies in length and frequency according the progression of the disease and course of treatment administered, and is a subjective feeling of lack of energy that causes individuals to refrain from doing their activities of daily living. It is affected by many factors and is a problem that requires close monitoring and guidance not just during periods of treatment but after treatment as well. Although the mechanism of development has not been fully determined there are different models in the literature that explain for which reasons and how fatigue develops. Although it is the most common complaint verbalized by cancer patients there have been very few proven effective pharmacological and nonpharmacological interventions for the management of fatigue. In general these interventions are theoretical and the pharmacological methods generally focus on the determination and treatment of unique and reversible symptoms related to fatigue while the nonpharmacological methods focus on exercise, sleep-rest, adequate nutrition and psychological support in the management of fatigue. |
5. | Prevention and Treatment of Oral Care in Cancer Patients Diler Sepit Pages 18 - 23 Abstract |Full Text PDF |
6. | Neonatal Transport in Turkey and in the World Ayşe Karakoç Tarı, Zerrin Çiğdem Pages 24 - 31 Yenidoğan transport hizmeti, yenidoğan için uygun bakım merkezleri olmadığında ya da bakım düzeyi yetersiz olduğunda bebeğin doğduğu yerden taşımasını gerektiren bir sistemdir. Yenidoğan transportu, günümüzde tüm dünyada yüksek risk taşıyan bir hizmettir. Farklı nedenlerle transport edilen, özel bakım gerektiren yenidoğanlar için farklı bir çevre düzenlemesi, teknolojik cihazlar, yüksek iş gücü ve sorumluluğunun yanısıra önemli ölçüde mali desteğe de gereksinim vardır. Yenidoğan transport sistemi oluşturmak için büyük ve etkili faktörler dikkate alınmalıdır. Bu faktörler arasında ülkenin, doğum hızı, antenatal hizmet organizasyonu, yenidoğan yoğun bakım ünitesi sayısı ve bakım düzeyleri, coğrafi durumu ve mali kaynakları yer almalıdır. Türkiye’de yenidoğan transport hizmetleri, sağlık hizmetlerinin dağılımı homojen olmadığı için istenilen düzeyde değildir. Yenidoğan yoğun bakım üniteleri genellikle büyük şehirlerde bulunmaktadır ve transport hizmetleri yetersizdir. Avustralya ve ABD yenidoğan transport sistemini ilk başlatan ve sistematik olarak kullanan ülkelerdir. Yenidoğan transportuyla ilgili ilk çalışmalar 1970’li yıllarda başlamıştır.Bu yazıda Dünya’da ve Türkiye’de yenidoğan transport hizmetlerinin mevcut durumu ve organizasyon özellikleri belirtilmiştir. Neonatal transport service is a system which provides a baby transport from inborn hospital in case that there are no suitable care centers for neonatal infant or there is inadequate care level. Neonatal transport worldwide is a service with high risks because newborn infants necessitate a special care. In addition there are a lot of several reasons for transport considering the different environmental organization, different technological equipment, a high level responsibility and much financial support required within a regional and national system. Suggestion for setup neonatal transport system; national birthrate, antenatal services organization, NICU rate and care level, geographical status, financial resources must be consider because of that factors major effective. Neonatal transport services are not desirable level in Turkey because health services dispersion is not homogeneus. Neonatal intensive care units usually available metropolis and transport services inadequate. Australia and USA which are most developed countries that used the first regulation and systematical neonatal transport system. First studies about the neonatal transport started since 1970’s. This article indicated which present situation and organization specialities at neonatal transport in Türkey and in the World. |
RESEARCH ARTICLE | |
7. | An Evaluation of Reproductive Health Status, Knowledge and Attitudes of Women Aged Between 15-49 Registered at Karaa¤aç Village Clinic in Isparta Province Hacer Erten, Tangül Özen, Halime Yılmaz, Hediye Arslan Pages 32 - 39 AMAÇ: Bu araştırma, Isparta ili Karaağaç Sağlık Ocağına (SO) bağlı bölgede yaşayan kadınların üreme sağlığı sorunlarını belirlemek, üreme sağlığına ilişkin alışkanlıklarını, bakım ve bilgi gereksinimlerini ortaya çıkarmak, bölgedeki sağlık kurumlarının hizmet sunumlarında yeni yaklaşımlar belirlemelerini sağlamak amacıyla planlandı. YÖNTEMLER: Tanımlayıcı olarak planlanan araştırma 04.03.2004 ile 20.02.2005 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Örneklemini, Karaağaç SO’nun hizmet verdiği bölgede yaşayan 15-49 yaş kadın nüfusundan (n=1649), rastgele örneklem ile seçilen ve görüşmeyi kabul eden 341 kadın oluşturdu. Veriler 63 sorudan oluşan anket formu ile toplandı ve ‘SPSS for Windows’ istatistik programı kullanılarak, yüzdelik testi ile değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmamızda olguların %45.5’inin ilk evlilik yaşının 14-19 yaş grubunda olduğu ve erken evliliğin halen yaygın olduğu görüldü. Doğumların %34.2’sinin güvenli doğum aralığının altında olduğu, son gebeliklerin %10.8’inin istemli düşükle sonlandığı, kadınların %74.7’sinin halen bir yöntem kullandığını ifade etmesine karşın, %34.5’inin geleneksel yöntemlerle korunduğu saptandı. Çalışmaya katılan kadınların sadece 1/4’ünün son gebeliklerinde 1-3 kez antenatal bakım aldığı ve bakımalma sıklığının istenen düzeyde olmadığı saptandı. Son gebelikte en sık yaşanan sağlık sorununun %24.7 ile bel ve kasık ağrısı olduğu, son doğumundansonra lohusalık döneminde sıklıkla yaşanan sağlık sorununun ise %30.8 ile kanama olduğu saptandı. Kadınların %86’sı adet döneminde sorun yaşadığını, %78.3’ü geçmişte ya da halen jinekolojik sorun yaşadığını ifade etti. Olguların %86’sının yakınmasız rutin kontrol yaptırmadığı, %69.9’unun halen kullandığı yöntemin kontrollerini yaptırmadığı, %81.5’inin hiç meme kontrolü olmadığı, %58.4’ünün kendi kendine meme muayenesi (KKMM) yapmayı bilmediği, KKMM yaptığını ifade edenlerin %77.5’inin ayda bir düzenli kontrol yapmadığı, %68.9’unun Pap smear testini bilmediği ve %89.3’ünün yaptırmadığı saptandı. SONUÇ: Bulgularımız bölgede erken evliliğin halen yaygın olduğunu, etkin kontraseptif yöntem kullanımının yetersiz olduğunu, gebelikte antenatal bakım alma sıklığının istenen düzeyde olmadığını gösterdi. Çalışmaya katılan kadınların üreme sağlığı ile ilgili bilgi ve alışkanlıklarının yetersiz olduğu görüldü. OBJECTIVE: Our study was aimed to determine reproductive health problems of women living at Karaa¤aç region of Isparta province. It was planned to bring about their attitudes, care and knowledge needs related to reproductive health and new approaches for health institutes giving services in the region. METHODS: Our descriptive study was conducted between 04.03.2004 and 20.02.2005, 341 women aged between 15-49 was selected at random from the region where Karaa¤aç village clinic gives services. Data was collected from a survey with 63 questions. Data was analyzed as frequency test by using ‘SPSS for Windows’ istatistical software programme. RESULTS: It was found that 45.5% of women selected for this study their first marriage age was between 14-19 age group and early marriage was common in general. It was also found that 34.2% of deliveries were under safe delivery intervals (24 months and below), 10.8% of latest pregnancy was ended curetage and 74.7% women still use contraseptive methods while 34.5% used traditional methods. 1/4 of women mentioning that they received prenatal care at their last pregnancy received only 1-3 times prenatal care. This result showed that the frequency of prenatal care at pregnancy was not at desirable level. The most often health problem encountered by women at their last pregnancy was back and pelvic pain (24.7%), most frequently health problem encountered by the women after birth during confinement period was bleeding (30.8%). 86% of the women in this study indicated that they had problems during menstrual period and 78.3% of the women that they had gynecologicial problems in the past or still. When the women were asked about reproductive health knowledge and attitudes it was observed that they were inadequate. 86.3% of women did not receive any routine control without complain, 69.9% did not get any control for their controseptive methot used, 81.5% did not receive breast exam, 58.4% did not know self breast exam and 77.5% of women having self breast exam did not have any monthly reguler control. 68.9% of women did not know about Pap smear testing, 89.3% did not take the test at all was found. CONCLUSION: There is an urgent need for training and councelling services on early diagnose scanning methods and continuous health education and acquiring attitudes for routine check-ups in Turkey, where Pap smear testing, routine controls and health scanning practices are not performed properly. It is necessery to improve the efficiency of village clinic and to increase on going health services and make it reachable. There is also a need for cooperation between health institutions and enhancement quality of health services. |
8. | A Retrospective Evaluation of the Medical Records of Burn Patients Presenting at the Emergency Polyclinic of a University Hospital Leman Kutlu, Sevdiye Turasoy, Nilgün Koşar, Pınar Ökdemir, Nursel Onur Pages 40 - 44 AMAÇ: Bu çalışma; acil cerrahi polikliniğe başvuran yanıklı hastaların demografik ve yanıkla ilgili özelliklerini değerlendirmek ve hasta kayıtlarının önemini vurgulamak amacıyla planlandı. YÖNTEMLER: Çalışmanın evrenini 2000-2001 yılları arasında bir “Üniversite Hastanesinin Acil Cerrahi Polikliniği”ne başvuran 728 yanık hastası oluşturdu. Araştırmanın verileri; araştırmacılar tarafından düzenlenen, hastaların demografik ve yanık özelliklerini içeren bir bilgi formu ile toplandı. Veriler yüzdelik olarak değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmada; yanıkların sıklıkla 0-5 yaş arası çocuklarda ve erkeklerde görüldüğü, diğer mevsimlere göre kışın ve haşlanma tarzında ortaya çıktığı, en yaygın ekstremitelerin etkilendiği ve 2. derece yanıkların oluştuğu, hastaneye ilk 24 saatte baş vurulduğu ve ilk tedavi ve bakım olarak pansuman ve medikal tedavinin uygulandığı belirlendi. Kayıt formlarında istenilen bazı bilgilerin eksik kayıt edildikleri saptandı. SONUÇ: Sağlıklı verilere ulaşabilmesi ve ileriye dönük kayıtların doğru ve yeterli bir şekilde tutulabilmesi için kurumsal politikaların gözden geçirilmesi, formların yenilenmesi ve bunların önemini vurgulayan eğitimlerin planlanması önerildi. OBJECTIVE: This study was planned with the intention of evaluating the demographic and burn characteristics of burn patients presenting at an emergency surgery polyclinic in order to point to the importance of patient medical records. METHODS: The sample in the study consisted of 728 burn patients who had presented at the Emergency Surgery Polyclinic of a University Hospital over the period 2000-2001. Data for the study was collected with a questionnaire prepared by the researchers concerning the demographic and burn characteristics of the patients. Percentages were used as a statistical method of analysis. RESULTS: The study indicated that most of the burn cases were children between the ages of 0-5, male, that the incidences occurred mostly in winter as compared with other seasons, through scalding by hot liquids, that the extremities were mostly affected, that burns were mostly of the 2nd degree, that patients had presented at the hospital within the first 24 hours and that first aid and care consisted of the application of dressing and medical treatment. It was found that information on the registration forms had not completed in full, the conclusion being reached that the forms used in the emergency polyclinic had to be revised in terms of providing adequate information on the patient. CONCLUSION: It has been recommended in conclusion that, in order to have precise and accurate patient data accessible for future reference, hospitals should review their policies on the keeping of medical records, patient data forms should be revised, and administrative plans should include providing training that emphasizes the importance of medical records. |
CASE REPORT | |
9. | 12 Derivation ECG Interpretation Diler Sepit Pages 45 - 46 Abstract |Full Text PDF |
Copyright © 2024 Journal of Education and Research in Nursing