E-ISSN 2757-9204

Journal of Education and Research in Nursing

JOURNAL OF EDUCATION AND RESEARCH IN NURSING - J Educ Res Nurs: 13 (3)
Volume: 13  Issue: 3 - December 2016
1.Editorial

Page I

MISCELLANEOUS
2.Staff Dress and Personal Appearance Policies and Their Effects on Patient Care in Hospitals
Neslihan Şebnem Çakın, Saliha Koç
doi: 10.5222/HEAD.2016.163  Pages 163 - 169
Kurumsal bir şirkette çalışırken kişisel imaj ile kurumsal imajın uyum içinde olması profesyonelliğin bir göstergesidir. Çalışanların dış görünümlerine özen göstermeleri kendine, işine, çevredekilere olan saygıyı ve değeri ifade eder. Giyim kuralları, çalışanların kurumu en iyi şekilde temsil etmesi için oluşturulmuş bir standarttır ve çalışanların köklü kurum kültürüne sahip çıktığının da bir göstergesidir. Bu çalışmada ülkemizde ve dünyada hastane personelinin giyimine yönelik yazılmış prosedürler, yapılmış araştırmalar, yazılmış akademik tezler ve makaleler, kabul görmüş rehberlerin ilgili bölümleri incelenmiştir. Sağlık meslekleri arasında, üzerinde en çok görüş belirtilen ve geçmişten günümüze en çok değişim geçiren üniformaya sahip olan meslek ise hiç kuşkusuz hemşireliktir. Sağlık çalışanlarının üniforma giymesi sadece simgesel değil, sağlık uygulamaları sırasında olası kontaminasyonların önlenmesine katkıda bulunması nedeniyle, aynı zamanda da işlevseldir. İnsan hayatına saygı göstererek, bilgiyi insanlık lehine kullanarak, olası komplikasyonları önlemeye katkıda bulunmak amacıyla sağlık çalışanlarının kişisel, mesleksel, kültürel, coğrafi özelliklere göre kurumları tarafından belirlenmiş giyim kurallarına uymaları beklenmektedir. Serbest giyim uygulaması varlığında dahi, iş yerine gidildiği unutulmadan hareket edilmeli, kıyafetlere formal ya da informal da olsa özen gösterilmelidir. Modern insana yakışır bir görüntü yaratılmalıdır.
Conformity between a personal and corporate image in the workplace is an indicator of professionalism. Employees’ attention to their exterior appearance expresses self, work and staff respect and value. Dress codes are standards that are formed to represent the company properly and they also indicate that employees adapt to deep-rooted corporate culture. In this study, written procedures, researches, academic theses and articles regarding this topic conducted in Turkey and around the world are examined. Undoubtedly, among healthcare professions, nursing is the most visible profession that has undergone changes from the past and present. Uniforms among health professionals is not only symbolic but also functional in order to prevent contamination during healthcare procedures. It is expected that employees adhere to dress codes required by an employer based on personal, professional, cultural and geographical characteristics in order to respect people’s lives and prevent possible complications. Even in a casual dress approach, it must not be forgotten that one is going to work, and attention should be paid even if clothing is formal or not. An image should be created which is worthy of a modern human appearance.

3.Ethics in Newborn Nursing
Öznur Tosun, Türkan Kadiroğlu
doi: 10.5222/HEAD.2016.170  Pages 170 - 173
Sağlık alanında bilim ve teknolojinin gelişmesiyle, prematüre, düşük doğum ağırlıklı gibi yüksek riskli yenidoğanların yaşatılabilme olanakları artmaktadır. Teknolojik olarak son derece karmaşık olan, dikkatli değerlendirme ve hızla karar vermeyi gerektiren yenidoğan ünitelerinde çalışan hemşireler sıklıkla etik sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bununla birlikte yenidoğan en iyi şekilde canlandırılma hakkı, yaşama hakkı gibi birtakım haklara sahip olsa da, kendisi hakkında karar verme yetisinin olmaması etik sorunların daha da karmaşık olarak yaşanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda ebeveynlerin ve ilgili birim çalışanlarının yenidoğan adına karar vermeleri gerekmekte ve etik ikilemler yaşanmaktadır.
The survival rates of premature and low-weight newborns have increased because of improving science and technology in healthcare. The nurses who work in newborn units, which are often complicated due to the required knowledge of advanced technology, careful observation and quick decision-making, often face ethical problems. While newborns ideally have the right to be resuscitated and the right to live, complicated ethical problems can arise because newborns do not have any judgement about themselves. As a result, parents and healthcare professionals could face ethical dilemmas when they have to make decisions on behalf of the newborn.

4.The Role of Nurses in the Disease Management of Patients with Guillain Barre Syndrome: a Case Study
İlknur Özkan, Cansu Polat, Serkan Demir
doi: 10.5222/HEAD.2016.174  Pages 174 - 178
Guillain Barre Sendromu (GBS) immün sistemi ve periferik sinir sistemini etkileyen bir sendromdur. Hastalığa bağlı immobilite, fonksiyon kaybı, paralizi sık görülmesinden dolayı GBS ciddiye alınmalı ve agresif olarak tedavi edilmelidir. GBS önemli komplikasyonlara, yetersizliklere ve psikososyal problemlere neden olabilir. GBS bütün hemşirelik yeteneklerini kullanmayı ve gözlem gücünü gerektirir. Bu vaka çalışmasında GBS tanılı hastaların hastalık yönetiminde hemşirelik bakımının önemini vurgulamak amaçlandı.
Guillain Barre syndrome (GBS) is a syndrome that affects the immune system and attacks the peripheral nervous system. Because of the incidence of immobility, loss of functionality, and paralysis, GBS should be taken seriously and treated aggressively. GBS may lead to signifi cant complications, disability and psychosocial problems. GBS will require all your nursing skills and powers of observation. The purpse of this case study was to focus on the importance of nursing in the disease management of patients with a diagnosis of GBS.

5.Research on Theory-Based Education Programs for the Prevention of Osteoporosis: Theory, Education, and Change
Aslı Kalkım, Şafak Dağhan
doi: 10.5222/HEAD.2016.179  Pages 179 - 186
Osteoporoz sessiz ilerleyen, yüksek morbidite, mortalite ile sonuçlanan ve halk sağlığını etkileyen yıkıcı bir hastalıktır. Osteoporoz sonucu oluşan kırıklar önemli tıbbi ve maddi kayıplara neden olmasının yanında, bireylerin yaşam kalitesini de ciddi şekilde bozmaktadır. Bu açıdan osteoporozun tanınması, kadınların osteoporoza ilişkin farkındalık düzeylerinin arttırılması ve önlemlere yönelik çalışmaların yapılması son derece önemlidir. Bu derlemenin amacı, teori temelli osteoporozu önleme eğitim programı uygulanan araştırma makalelerinin incelenmesidir. Makaleler araştırma tasarımı, örneklem özellikleri, eğitimin temellendirildiği model/teori, osteoporozu önleyici davranışlar ve model ilişkisi, eğitim programının süresi, izlem süresi ve eğitim sonrası bireylerde saptanan değişimler kriterleri göz önüne alınarak incelenmiştir. Bu derleme sonucunda; osteoporozu önleyici eğitim programlarının genç kadınlara yönelik olarak planlanmasına, standart eğitim programının oluşturulmasına, osteoporozu önleyici davranış değişimlerinin de izlenmesine ve ülkemizde de osteoporozun önlenmesine yönelik randomize kontrollü hemşirelik araştırmalarının yapılmasına ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Osteoporosis is a devastating disease which advances silently, has high morbidity and mortality, and affects public health. The breakages that result from osteoporosis not only cause significant medical and financial losses but also seriously disrupt the quality of life of individuals. Therefore, it is of the greatest importance to diagnose osteoporosis, to raise awareness of it in women, and to carry out work on its prevention. The aim of this review is to examine research papers on the application of theory-based education programs to prevent osteoporosis. The examination was made taking into account the criteria of each paper’s research design, sampling characteristics, the model or theory on which it was based, the relation between behavior to prevent osteoporosis and the model, the length of the education program, the length of the follow-up, and the changes determined in individuals after education. As a result of the review, it was thought that there was a need for education programs on the prevention of osteoporosis to be started with young women, for a standard education program to be set up, for the monitoring of changes in behavior to prevent osteoporosis, and for randomized controlled nursing studies to be carried out in Turkey on the prevention of osteoporosis.

6.Nursing Care for a Child with Niemann-Pick Type C Disease: Case Report
Dilek Konuk Şener, Sevda Özdinçer Arslan, Reyhan Efe
doi: 10.5222/HEAD.2016.187  Pages 187 - 195
Niemann-Pick hastalığı, vücudun çeşitli organlarında, özellikle retikü- loendotelyal sistem ve santral sinir sisteminde, sfi ngomyelin ve kolesterol birikimi ile karakterize, otozomal resesif geçişli, nadir görülen bir lizozomal lipid depo hastalığıdır. Hastalığın Tip A, B, C, D, E ve F olmak üzere altı değişik formu bulunmaktadır. Klinik belirtiler hastalığın tipine göre değişiklik göstermekle birlikte hepatosplenomegali, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, mental retardasyon, büyüme-gelişme bozuklukları, spastisite, göz bulguları, miyoklonik nöbetler ve ataksi gibi hepatik, nörolojik ve psikiyatrik bulgular görülebilmektedir. Bu çalışmada Niemann-Pick Tip C tanısı alan yedi aylık A olgu olarak sunulmuştur. A’nın sağlık öyküsü Marjory Gordon’un “Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri”ne göre değerlendirilmiştir. Hemşirelik tanısı olarak solunum fonksiyonunda bozulma (ventilatörden ayrılmaya disfonksiyonel tepki), büyüme ve gelişmede gecikme, korunmada etkisizlik (deri bütünlüğünde bozulma), uyku örüntüsünde bozulma, etkisiz termoregülasyon, bebek davranışının disorganizasyonu, oral müköz membranlarda bozulma riski, aspirasyon riski ve anneye yönelik olarak anksiyete, ümitsizlik, bakım verici rolünde zorlanma koyularak standart hemşirelik girişimleri uygulanmıştır.
Niemann-Pick disease is a rare, autosomal recessive lysosomal lipid storage disorder characterized by the accumulation of sphingomyelin and cholesterol in various organs in the body, especially in the reticuloendothelial system and central nervous system. The disease has six different forms including Type A, B, C, D, E and F. With clinical symptoms varying based on the type of the disease, hepatic, neurological and psychiatric fi ndings such as hepatosplenomegaly, recurrent respiratory tract infections, mental retardation, growthdevelopment disorders, spasticity, vision fi ndings, myoclonic seizures and ataxia may be observed. Seven-month old A., who was diagnosed with Niemann-Pick Type C and whose health history was assessed based on Marjory Gordon’s “Functional Health Patterns”, is presented as a case study. Standard nursing interventions were performed by making a nursing diagnosis on the child of impaired respiratory function (dysfunctional ventilatory weaning response), delayed growth and development, ineffective protection (impairment in skin integrity), disturbed sleep pattern, ineffective thermoregulation, disorganized infant behaviours, impaired risk in oral mucous membranes, aspiration risk, and by diagnosing the mother with anxiety, hopelessness, and caregiver role strain.

7.Responsibilities of Nurses in Metabolic Syndrome Management
Ayla Demirtaş, Nalan Akbayrak
doi: 10.5222/HEAD.2016.196  Pages 196 - 201
Sağlık, günümüzde kültürün bir parçası ve hayatın rutinlerinden birisi haline gelmiştir. Bu nedenle eskiye göre, hastalıkların tedavisindeki yaklaşımlar değişmiştir. Bu değişimin temelinde ise “bireylerde yaşam tarzı değişikliğini sağlamak” kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda, Metabolik Sendrom, obezite ve Tip 2 Diyabetes Mellitus (DM) hastalığı dramatik şekilde artmıştır. Metabolik Sendrom, DM ve kardiyovasküler hastalıkların risk faktörleri ile alakalı kompleks bir hastalıktır. Metabolik Sendromun tedavisinde en önemli amaç, tüm yaşam düzeninin sağlıklı hale getirilmesi ve kontrol altına alınmasıdır. Bunun için bireyin ciddi yaşam tarzı değişikliği yapması gerekmektedir. Bu değişikliğin yapılabilmesi için önderlik yapabilecek en uygun sağlık elemanı hemşire olduğundan, hemşirelere büyük rol düşmektedir. Çünkü hemşireler, hastalara ulaşılabilirliği en yüksek sağlık personelidir. Bu makalede Metabolik Sendrom hakkında genel bilgiler ve ya- şam tarzı değişikliği sağlamada hemşirelerin sorumlulukları, literatür doğrultusunda tartışılacaktır. Hemşireler Metabolik Sendrom ve risk faktörleri konusunda bireyleri bilinçlendirmek için, kişiye özel müdahaleleri planlamalı ve uygulamalıdır.
Today, health is a part of our culture and is one of many everyday routines. For this reason, approaches to the treatments of diseases are changing. At the basis of this change, the concept of “creating a change in lifestyle” plays an important role. Metabolic Syndrome is one of the diseases in which lifestyle change is unavoidable. In recent years, the incidences of Metabolic Syndrome, obesity, and Type 2 Diabetes Mellitus (DM) have dramatically increased. Metabolic Syndrome is a complex disease associated with risk factors of DM and cardiovascular diseases. In the treatment of Metabolic Syndrome, a patient’s lifestyle should be controlled under medical conditions. A serious lifestyle change is required to do this. The most appropriate healthcare personnel for this change is the nurse, who is the most available to patients. In this article, general information about metabolic syndrome and the responsibilities of nurses in creating a change in lifestyle will be discussed according to the literature. Nurses should plan and apply special interventions to the patient in order to measure the risk factors for metabolic syndrome.

RESEARCH ARTICLE
8.Nursing Students’ Perceptions about Spirituality and Spiritual Care
Sevecen Çelik İnce, Latife Utaş Akhan
doi: 10.5222/HEAD.2016.202  Pages 202 - 208
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma öğrenci hemşirelerin maneviyat ve manevi bakıma ilişkin algılarını ve etkileyen değişkenleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın evrenini Ocak-Şubat 2014’te Karadeniz Bölgesi’nde bir ildeki sağlık yüksekokulu hemşirelik bölümünde kayıtlı olan 461 hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırmaya katılmayı kabul eden 340 (%73.75) hemşirelik öğrencisi örnekleme alınmıştır. Veriler “Kişisel Bilgi Formu” ve “Maneviyat ve Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MMBDÖ)” ile toplanmıştır. Verilerin analizi yüzdelik, ortalama, standart sapma, Kruskal Wallis testi, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi ve Mann Whitney U testi ile yapılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin yaş ort. 21.14, öğrencilerin %78.2’si kadın, %98.2’si bekar, %2.3’ü klinikte hemşire olarak çalışmakta olup %62.4’ü maneviyat ve manevi bakım ile ilgili bilgi almadıklarını, %86.2’si ise aldığı bilginin yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Araştırmada tüm öğrenci hemşirelerin MMBDÖ puan ortalaması 64.99±6.15 olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin bulundukları sınıf, medeni durumları, klinikte çalışma durumları, manevi bakımla ilgili bilgi alma ve aldığı bilgiyi yeterli görme durumları ile ölçek toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Yalnızca cinsiyete göre ölçek puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p<0.05)
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışma, öğrenci hemşirelerin maneviyat ve manevi bakım ilişkin bir algıya sahip oldukları fakat bu konudaki bilgilerinin yeterli düzeyde olmadığı ve eğitimin gerekli olduğunu göstermektedir.
INTRODUCTION: This study was conducted to investigate of perceptions about spirituality and spiritual care of nursing students accordıng to some socıodemographıc varıables.
METHODS: The samples of the research comprised 461 nursing students studying in a nursing program of a health science school in the Black Sea region between January-February 2014. No sample selection was done. 340 (73.75%) nursing students who volunteed to participate in the study were sampled. The research data was gathered using the “Personal Information Form” and “Spirituality and Spiritual Care Grading Scale”. Percentage, mean, standard deviation, Kruskal Wallis, two independent sample tests, and Mann Whitney U test were used to analyze the data.
RESULTS: The mean age of the nursing students who participate in the study is analyzed as 21.14. Of the students, 78.2% is women, 98.2% is single and 2.3% works as nurse in the hospital and 62.4% doesn’t have any information about Spirituality and Spiritual Care, 86.2% states their knowledge is not enough. It is stated that all the students’ scale mean is 64.99 ± 6.15. There is not any significant difference statistically between scale score mean according to the grades which the students have, marital status, marital status, clinical study situations, to obtain information related to spiritual care and received sufficient information see (p>0.05). There is only one statistically significant difference between average scores according to gender (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The research findings indicate that the students’ perception to the Spirituality and Spiritual Care is enough, but their knowledge about this issue is not enough and education is necessary.

9.The Translation and Validation of the Iowa Infant Feeding Attitude Scale into Turkish
Aysun Eksioğlu, Yeşim Yeşil, Esin Çeber Turfan
doi: 10.5222/HEAD.2016.209  Pages 209 - 215
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada “Bebek Beslenmesi Tutum Ölçeği- The Iowa Infant Feeding Attitude Scale’ nin Türkçe’ye uyarlanarak; Türk toplumunda geçerlik ve güvenirliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Metodolojik modelde yürütülen araştırma Ocak 2013–Mart 2013 tarihleri arasında İzmir’de bir doğum hastanesinde doğum yapan 150 anneye yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak uygulanmıştır. Geçerlilik aşamasında dil eşdeğerliliği, içerik ve yordama geçerliliği yapılmıştır. Güvenirliliğin belirlenmesinde ise zamana karşı değişmezlik, Cronbach alfa katsayısı ve madde toplam korelasyonu değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Ölçeğin ileri çevirisi ve geri çevirisi yapılarak Türkçe’ye tercüme edilmiş olup anlamsal eşdeğerlik için uzman görüşü alınmıştır. Ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı 0.71 olarak saptanmış ve ölçeğin güvenilir olduğu bulunmuştur (0.60≤α<0.80). Yapılan madde analizlerinde “Anne sütünün besleyici faydaları bebeği anne sütünden kesinceye kadar sürer”. r=0.06)” ve “halka açık yerlerde emzirilmemelidir” (r=0.07) maddelerinin, madde toplam puan korelasyonları düşüktür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Türkçe geçerlik güvenirlik çalışması yapılan Bebek Beslenme Tutum Ölçeği; çeşitli saha araştırmalarında, erken dönemde emzirmeyi bırakma riski olan anneleri belirlemede ve eş/yakın aile tutumunu değerlendirme açısından güvenilir bir ölçme aracıdır.
INTRODUCTION: The aim of this present study was to adapt The Iowa Infant Feeding Attitude Scale into Turkish and to assess the reliability and validity of the scale for the Turkish society.
METHODS: The longitudinal study was conducted with 150 mothers who gave birth in a maternity hospital in Izmir using the face-to-face interview technique between January 2013 and March 2013. For validity translation, semantic equivalence, content validity and predictive validity analysis were used. The reliability was evaluated by interitem correlations, test-retest and Cronbach’s alpha coefficient. The Turkish version of the scale was evaluated in terms of content validity, internal consistency and item-total correlations using a variety of statistical analyses.
RESULTS: The Cronbach's alpha internal consistency coefficient of the scale was determined to be 0.71 and the scale was considered as reliable (0.60 ≤ α <0.80). According to the item analysis, the item-total correlations scores for the following two items were low: "The nutritional benefits of breast milk last only until the baby is weaned from breast milk (r=0.06) and "Mothers should not breastfeed in public places (r=0.07).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The Infant Feeding Attitude Scale in Turkish is a reliable and valid instrument that can be used in several fi eld studies to determine whether mothers are at risk of early breastfeeding cessation.

10.Evaluation of Care Burden and Quality of Life among Family Caregivers of Patıents with Cancer
Emel Yıldız, Özden Dedeli, Sezgi Çınar Pakyüz
doi: 10.5222/HEAD.2016.216  Pages 216 - 225
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada amaç, kanserli hastalara bakım veren aile üyelerinin bakım yükü ve yaşam kalitelerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki araştırma, Manisa ilinde bir devlet hastanesinin Hematoloji-Onkoloji Servisi’nde ayaktan ve yatarak sağlık bakım hizmeti alan kanserli hastalara bakım veren 200 aile üyesi ile yürütüldü. Araştırma verileri gündüz mesai saatleri içerisinde aile üyeleri ile yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak “Hastaya Bakım Verenin Tanıtım Formu”, “Bakım Verenin Stres Ölçeği” ve “Aile Bireyinize Yardımcı Olmaya Gösterdiğiniz Tepkiler Ölçeği” “Kanserli Hastalarda Yaşam Kalitesi Ölçeği Aile Versiyonu” ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde, ortalama ± standart sapma (Ort±SS) yüzde dağılımları ve korelasyon analizleri kullanıldı.
BULGULAR: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 45.7±14.9 (18-82) yıl olup %58.0’ı kadın, büyük çoğunluğu (%85.5) evliydi. Bakım Verenin Stres Ölçeği’nden almış oldukları puan ortalamaları 7.2±3.3 (0-13), Aile Bireyinize Yardımcı Olmaya Gösterdiğiniz Tepkiler Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları 47.8±11.6 (14.0-74.0), Kanserli Hastalarda Yaşam Kalitesi Ölçeği Aile Versiyonu’ndan almış oldukları puan ortalamaları ise 149.5±37.3 (56.0-243.0) olarak bulundu. Aile üyelerinin Kanserli Hastalarda Yaşam Kalitesi Ölçeği Aile Versiyonu almış oldukları puan ortalamaları ile Bakım Verenin Stresi İndeksi ve Aile Bireyinize Yardımcı Olmaya Gösterdiğiniz Tepkiler Ölçeği’nden almış oldukları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı ilişki bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışma sonuçları, aile üyelerinin yüksek düzeyde stres algıladıkları, hastalarına bakım sunarken yaşamlarının olumsuz yönde etkilendiği ve yaşam kalitelerinin de düşük düzeyde olduğunu gösterdi.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate care burden and quality of life among family caregivers of patients with cancer.
METHODS: This study which is descriptive and cross sectional was conducted with 200 family caregivers at the hematology-oncology clinic hospitalize and outpatients in a public hospital in Manisa. The data were collected by Caregiver Introductory Form, Stress Scale of Caregivers, Your Reactions to Help Family Members Scale and The Caregiver Quality of Life Index-Cancer Scale. Mean±Standard Deviation, Speraman’s rho correlation analysis were used for statistical analysis.
RESULTS: The mean age of caregivers were 45.7±14.9 (18-82) years, 58.0% were female. The caregivers’ mean scores of Stress Scale of Caregivers were found 7.2±3.3 (0.0-13.0), mean scores of Your Reactions to Help Family Members Scale were found 47.8±11.6 (14.0-74.0) and mean scores of The Caregiver Quality of Life Index-Cancer Scale were found 149.5±37.3 (56.0-243.0). It was found that there were negatively statistical correlation among mean scores of The Caregiver Quality of Life Index-Cancer Scale and mean scores of Stres Scale of Nurse and mean scores of Your Reactions to Help Family Members Scale.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of this study indicated that family caregivers perceived that high levels of stress, their life was affected adversely, they had lower quality of life.

11.Some Sociodemographic Characteristics, Healthy Lifestyle Behaviors and Health Beliefs of Individuals Aged 50 and over Effect on Screening Behaviors of Colon Cancer
Medine Yılmaz, Feyza Dereli, Gülçin Yelten
doi: 10.5222/HEAD.2016.226  Pages 226 - 234
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı 50 yaş ve üzerindeki bireylerin bazı sosyo-demografik özellikleri, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve sağlık inançlarının kolon kanserine ilişkin tarama davranışlarına etkisinin belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve ilişkisel tipte olan bu araştırma bir aile sağlığı merkezinde 50 yaş ve üzerindeki 132 birey ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplamada Kolon Kanseri Risk Belirleme Formu ve Kolorektal Kanserden Korunmaya Yönelik Sağlık İnanç Modeli Ölçeği kullanılmıştır.
BULGULAR: Son 10 yıl içinde bireylerin %10.7’si gaitada gizli kan testi ve %9.2’si kolonoskopi yaptırmıştır. Yapılan analizlerde kadınların erkeklere göre 5.2 kat (CI=1.01-26.8), sigara içmeyenlerin içenlere göre 0.2 kat (CI=0.04-0.8), alkol kullanmayanların kullananlara göre 0.13 kat (CI=0.02-0.8), egzersiz yapanların yapmayanlara göre 0.10 kat (CI=0.01-0.5) daha fazla gaitada gizli kan tarama testi yaptırdığı belirlenmiştir. Erkek cinsiyet ve 65 yaş üzerinde olmak, okuryazar olmamak sağlık inançlarının farklı alt boyutlarını olumsuz etkilemektedir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına ilişkin yürütülecek eğitim ve danışmanlık hizmetleri bireylerin uygun tarama davranışlarına katılımını artıracak girişimlerdir. Araştırma sonuçları, yürütülecek bu programların erkek cinsiyet, 65 yaş üzeri ve eğitim düzeyi daha düşük olan bireylere yönelik olmasının önemini ortaya koymaktadır. Her alanda çalışan hemşireler farkındalık eğitimleri yoluyla riskli yaş grubundaki bireylerin taramalara katılımlarını sağlayabilirler.
INTRODUCTION: The aim of this study was to determine Colon Cancer Screening-related Behaviors and Health Belief Levels of individuals aged 50 and over.
METHODS: This descriptive and correlational study was conducted at a family health center with 132 individuals aged 50 years and over. To collect data, the Colon Cancer Risk Assessment Form and the Health Belief Model Scale for Protection from Colorectal Cancer were used.
RESULTS: Only 10.7% of the participants had a fecal occult blood test and 9.2% had a colonoscopy, during the ten years preceding the study. The analysis revealed that of the participants, those who were females, nonsmokers, nondrinkers and those who exercised had the fecal occult blood screening test more often than did their counterparts [5.2 times (CI=1.01-26.8), 0.2 times (CI=0.04-0.8), 0.13 times (CI=from 0.02-0.8), 0.10 times (CI=0.01-0.5) more respectively]. Male gender, age over 65 years and illiteracy affected the different dimensions of health beliefs adversely (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Training and counseling services on healthy lifestyle behaviors would encourage people to display positive behaviors towards screening tests. The results of the study revealed the importance of carrying out these services with males, those above 65 years of age and those with low education. Nurses working in every area of medicine can ensure the participation of those at-risk groups in screening tests by raising their awareness of these tests.

12.The Views of Nursing Students on Distance Education
Hatice Kahyaoğlu Süt, Burcu Küçükkaya
doi: 10.5222/HEAD.2016.235  Pages 235 - 243
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmada hemşirelik bölümü öğrencilerinin uzaktan eğitimi onaylama durumları, olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin görüşlerinin incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel tipte bu araştırma Nisan 2015 tarihinde toplam 297 hemşirelik bölümü öğrencisi üzerinde yürütüldü. Öğrencilerin sosyodemografik verileri, uzaktan eğitim ile ilgili görüşleri bir bilgi formu ile toplandı.
BULGULAR: Öğrencilerin %87.5’inin hemşirelikte uzaktan eğitimi onaylamadıkları, %79.8’inin uzaktan eğitim ile “hemşirelikteki tüm programların verilemeyeceğini” ve %83.5’inin “hemşirelik gibi uygulama ağırlıklı bir meslekte önemli yeri olan laboratuvar ve klinik uygulamalarda eksikliklere neden olacağını” düşündüğü bulundu. Uzaktan eğitimi onaylayanların “bilgiyi elde etmede ekonomik olacağını”, “bilgilerin sürekli güncelleştirilebildiğini”, “internet üzerinden işbirliğine olanak sağladığını”, “hemşirelikte mezuniyet sonrası sürekli eğitime olanak sağlayacağını” ve “aile hayatını sürdürmeyi kolaylaştıracağını” olumlu (p<0.001), onaylamayanların “öğrenci sayısındaki fazlalık nedeni ile iletişimde sınırlılıklar yaratabileceğini” olumsuz yönü olarak gördükleri bulundu (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hemşirelik öğrencilerin büyük çoğunluğu uzaktan eğitimi onaylamamaktadır. Bu nedenle örgün eğitimleri sırasında öğrencilere uzaktan eğitimin olumlu ve olumsuz yönleri hakkında detaylı bilgi verilmelidir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to investigate whether nursing students approved of distance education in nursing as well as their positive and negative views of it.
METHODS: This cross-sectional study was conducted on 297 nursing students in April 2015. The socio-demographic data and opinions about distance education were collected using a survey.
RESULTS: Of the students, 87.5% did not approve of distance education in nursing, 79.8% reported that all nursing courses could not be given effectively via distance education, and 83.5% reported that it could cause defi ciencies in laboratory and clinical practices due to the fact that the nursing profession is application-based. Students who supported distance education in nursing thought that “it is economic in the obtaining of information”, “information can be updated”, “it allows collaboration via the internet”, “it is an opportunity for continuing education in nursing after graduation” and “it will be easy to maintain a family life” were positive (p <0.001); however, students who did not support distance education in nursing thought that “it causes limitations in communication due to the excess number of students” was negative (p <0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The majority of the nursing students in this study did not approve distance education in nursing. Thus, positive and negative views of distance education should be explained to students in more detail during formal education.

MISCELLANEOUS
13.Being a Nurse Instead of Personnel in a Family Health Center
Ayşe Sezer Balcı, Saime Erol
doi: 10.5222/HEAD.2016.244  Pages 244 - 249
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “aile sağlığı hemşiresi kronik hastalıklar ve sakatlıklarla baş etmede, stres zamanları boyunca hastalara yardım etmek için zamanlarının büyük bölümünü birey ve aileler ile evlerinde çalışarak geçirir”. Aile sağlığı hemşiresi halk sağlığındaki sağlığı koruma, geliştirme unsurlarını tedavi edici ve palyatif bakımla birleştirir; aile, toplum ve sağlık sistemleri arasındaki koordinasyonu kolaylaştı- rır. Dünya genelinde aile sağlığı merkezlerinde çalışan hemşireler aile sağlığı hemşiresi olarak adlandırılmakta, rol ve sorumlulukları bu doğ- rultuda belirlenmektedir. Ülkemizde ise aile sağlığı merkezinde çalışan hemşireler rol ve sorumlulukları açısından “aile sağlığı hemşireliği” kapsamında yer almakta; fakat “aile sağlığı elemanı” olarak adlandı- rılmaktadır. Bu makalenin amacı, aile sağlığı hemşireliği kavramını, tarihsel gelişimini, rol ve sorumluluklarını açıklamak ve ülkemizdeki mevcut durumu ortaya koymaktır. Bu makalenin aile sağlığı merkezlerinde çalışan hemşireler ve konu ile ilgilenen araştırmacılar için yararlı olacağı düşünülmektedir.
According to the World Health Organization, “a family health nurse helps individuals and families cope with illness and chronic disability, or during times of stress, by spending a large part of their time working in patients’ homes and with their families”. Family health nurses combine the health protection and development elements of public health with therapeutic and palliative care. Family health nurses facilitate the coordination between family, community and health systems. Nurses who work in family health centers are called family health nurses worldwide, and family health nurses’ roles and responsibilities are defi ned in this context. In our country, nurses employed in family health centers work within the scope of family health nursing in terms of roles and responsibilities; however, they are called family healthcare personnel. The purpose of this article is to explain the concept of family health nursing, the historical development, the roles and responsibilities of nurses, and to reveal the current situation in our country. This article is considered to be useful for nurses who work in family health centers and researchers who interested in the subject.

RESEARCH ARTICLE
14.Eating Behaviors of Nursing Students
Seval Ağaçdiken Alkan, Afitap Özdelikara, Nuran Mumcu Boğa
doi: 10.5222/HEAD.2016.250  Pages 250 - 257
GİRİŞ ve AMAÇ: Tanımlayıcı tipte olan bu çalışma bir sağlık yüksekokulunda hemşirelik eğitimi alan gençlerde yeme tutumunu belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik bölümünde öğrenim gören 291 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Veriler tanıtıcı form ve Yeme Tutumu Testi ile elde edilmiştir. Çalışmanın etik izni belirtilen üniversitenin Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, ki-kare analizi, Mann-Whitney U testi ve varyans analizi testleri kullanılmıştır.
BULGULAR: Öğrencilerin %74.9 ‘u kadın, %25.1’i erkek, %82.1’i 18-21 yaş grubunda, %34.7’si ikinci sınıf öğrencisi, %80.8’i çekirdek aileye mensup, %61.5’i gelir durumunun 1001TL ve üzeri olduğunu, %41.5’i sürekli yaşadıkları yerin ilçe olduğunu ifade etmiştir. Katılımcı öğrencilerin %61.5’inin annesi ilköğretim mezunudur. Öğrencilerin %44.3’ü yurtta yaşamakta ve %34’ünün eş/sevgilisi bulunmaktadır. Öğrencilerin Beden Kitle İndeksi ortalaması 21.59±2.66 olarak bulunurken, yeme tutumu ölçeğinden aldıkları puan ortalaması 18.04±10.51 olarak belirlenmiştir. Cinsiyet, beden görünümünden ve şu anki kilodan memnun olma durumu ve beslenme düzeni özelliklerinin yeme tutumu üzerinde etkili olduğu saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışma sonucunda hemşirelik öğrencilerinin yeme tutumunun normal düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
INTRODUCTION: This descriptive study was conducted to determine the eating behaviors of students studying in a university nursing program.
METHODS: This study was conduct with 291 student who were studying in Nursing Section of Ondokuz Mayıs University, School of Health. Data was gained with identification form and Eating Attitude Test. The ethical permission of the study was granted by stated universty’s Clinical Research Ethical Committee. Descriptive statistics, chi-square analysis, Mann-Whitney U test and variance analysis were used for the statistics analysis of the study.
RESULTS: Of the students, 74.9% were women and 25.1% of men; 82.1% between 18-21 years old. 34.7% of the students were studying in their second year, 80.8% were from a nuclear family, 61.5% had a monthly salary more than 1001 TL, 41.5% lived in a town. 61.5% of the students’ mothers graduated from primary school. 44.3% of students stayed in a dormitory and 34% had a partner. The body mass index averages of the students were 21.59±2.66 while the eating behaviors test averages were 18.04±10.51. It was determined that sex, satisfaction with body image and current weight, and also diet had effects on students’ eating behaviors.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that the eating behaviors of nursing students was at a normal level.

15.Knowledge and Practice in Fever Management of Mothers with Children Under the Age of Five
Nazan Gürarslan Baş, Gülnaz Karatay, Mahmut Karatay
doi: 10.5222/HEAD.2016.258  Pages 258 - 263
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırmanın amacı çocuk kliniklerine başvuran 5 yaş altı çocuğa sahip annelerin çocuklarında ateş görülme durumlarını ve annelerin ateş yönetimine ilişkin bilgi ve uygulamalarını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Eylül 2015– Şubat 2016 tarihleri arasında, herhangi bir nedenle bir devlet hastanesinin çocuk polikliniğine başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden 5 yaş altı çocuğa sahip 180 anne ile yürütüldü. Veriler araştırmacılar tarafından oluşturulan soru formu kullanılarak yaklaşık 10-15 dakika içerisinde yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplandı. Elde edilen veriler SSPS programında sayı, yüzde, ki kare testleriyle analiz edildi.
BULGULAR: Yaş ortalaması 30.03±5.25 olan annelerin %42.8’i lise mezunu, %86.7’si çekirdek aileye sahip, %85.0’ı sosyal güvence kapsamında olup, %70.6’sı gelir durumunu orta düzey olarak ifade etti. Çocukların yaş ortalaması 3.12±1.45 idi. Annelerin %88.3’ü çocuklarının son bir yılda ateş sorunu yaşadığını, %87.2’si evde çocuklarına ait derece bulundurduğunu, %96.7’si çocuklarının ateşlerini ölçebildiğini ve %70.7’si vücut sıcaklığının 38 derece ve üstü olmasını ateş olarak değerlendirdiğini ifade etti. Annelerin öğrenim ve çalışma durumu ile ateşe karar verme yöntemi arasında anlamlı fark görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elde edilen verilere göre, annelerin ateş yönetimi ile ilgili bilgi ve uygulamaları yetersiz olup, eğitim ve danışmanlık alma gereksinimleri vardır.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the knowledge and practice in fever management of mothers with children under the age of fi ve years old.
METHODS: This descriptive study was performed in a state hospital in September 2015- February 2016. The sample consisted of 180 mothers with under 5 age children who addmitted the child clinics with any reason and accepted participate the study. Data were collected with a questionaire prepared by researcher. The questionaire was applied face to face interviewing technics and was took about 10-15 minutes. Data were analyzed in computer based SPSS program by using numbers, percentiles and chi-square tests.
RESULTS: The average age of mothers in the study was 30.03±5.25, 42.8% of them were high school graduates, 86.7% of them had a nuclear family, 85.0% of them had social security, and 70.6% of them assessed their income status as middle. The average age of the children was 3.12±1.41. The mothers stated that 88.3% of the children had a fever at least once in the previous year. Also, 87.2% of mothers stated they had special thermometers for their children at home, 96.7% of them stated they could measure the fever of children with thermometer and 70.7% of them stated that “a fever is a body temperature of 38° degrees or above”. There were statistically signifi cant differences between mothers’ education, employment status and family type and the method to determine fever.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to the fi ndings, it was seen that mothers have insuffi cient knowledge and practice related to fever management and they need to receive more education and counselling.

16.An Investigation of Nursing Students’ Views about the Presence of Family Members and Parents During Painful Procedures and Cardiopulmonary Resuscitation
Handan Boztepe, Sevil Çınar, Nurcan Ertuğ
doi: 10.5222/HEAD.2016.264  Pages 264 - 271
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin ağrılı işlemler ve kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) sırasında hasta yakınlarının hastaların yanında olması ile ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu tanımlayıcı araştırma 2014-2015 akademik yılında Ankara’da 2 üniversiteden toplam 337 hemşirelik öğrencisi ile yürütülmüştür. Veriler, kişisel bilgi formu ile açık ve kapalı uçlu soruları içeren ve literatüre dayalı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan veri toplama formu ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde ki-kare testi, sayı ve yüzdelikler kullanılmıştır.
BULGULAR: Öğrencilerin %70.3’ü hasta yakınlarının, %87.8’i ise ebeveynlerin ağrılı işlemler sırasında hastaların yanlarında olması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca araştırma sonucunda öğrencilerin %40.1’i KPR sırasında hasta yakınlarının/ebeveynlerin hastaların/çocukların yanında bulunması gerektiğini ifade etmişlerdir. Öğrencilerin akademik yılı arttıkça hasta yakınlarının işleme katılmasını destekledikleri görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmaya katılan öğrencilerin ağrılı işlemler ve KPR sırasında hasta yakınlarının/ebeveynlerin bulunmasını olumlu karşıladıkları belirlenmiştir. Araştırmamızda öğrencilerin işlemin karmaşıklığı arttıkça hasta yakınlarının/ebeveynlerin yanında olmasını tercih etmedikleri belirlenmiştir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to determine the views of nursing students about family/parent presence during painful procedures and cardiopulmonary resuscitation (CPR) in adult/child patients.
METHODS: This descriptive study consisted of 337 nursing students in two universities in Ankara during 2014-2015 academic year. The data were collected by a questionnaire which developed by authors. The questionnaire included demographic characteristics of participants and open and closed-ended questions about family/parent presence during painful procedures and CPR. The data were evaluated by frequencies, percentages and chi-square test.
RESULTS: Most of the participants had positive statements about family presence (70.3%) and parent presence (87.8%) during painful procedures. Moreover, two-fifth of participants stated that family/parent should accompany with their adult/child patients during CPR. It was determined that students who have higher academic year supported family/parent presence during painful procedures and CPR.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that students who participated in the study were satisfied with the presence of patient relatives/parents during painful procedures and CPR.
In our study, it was found that students did not prefer to have their patients and family members as near when the complexity of the procedure increased.

MISCELLANEOUS
17.Current Approaches to the Prevention and Management of Postpartum Perineal Trauma
Hülya Erbaba, Gül Pınar
doi: 10.5222/HEAD.2016.272  Pages 272 - 281
Perineal travma (PT) genital bölgede hemoroid, enfeksiyon, hematom, spontan laserasyon veya epizyotomi nedeniyle ortaya çıkan hasar olarak tanımlanmaktadır ve sıklıkla perineal ağrıya neden olmaktadır. PT’nın önlenmesi ve yönetimine yönelik farmakolojik yöntemlerin yanı sıra son zamanlarda tamamlayıcı ve alternatif tıp tedavileri de kullanılmaktadır. Bu uygulamaların hastaları tedirgin etmeden kullanılabilmesi ve olumlu sonuçlar alınabilmesi için sağlık çalışanlarının konuyla ilgili farklı yöntemler hakkında donanımlı olmaları ve kliniğe dayalı multidisipliner araştırmaları yaygınlaştırmaları gerekmektedir. Bu makalede, perineal travmanın önlenmesi ve yönetimine ilişkin kullanılan güncel yaklaşımlar kanıta dayalı çalışmalarla açıklanmaya çalışılmıştır.
Perineal trauma (PT) is defi ned as damage due to hemorrhoids, infection, hematoma, spontaneous laceration or episiotomy in the genital area and frequently causes perineal pain. In addition to pharmacological methods for the prevention and management of PT, complementary and alternative medical treatments have been used recently. In order for these treatments to be used effectively on the patients and to obtain positive results, healthcare professionals should understand different methods related to the subject and should disseminate clinic-based multidisciplinary researches. In this article, current approaches to the prevention and management of perineal trauma are attempted to be explained with evidence-based studies.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Journal of Education and Research in Nursing



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.