Çocuk yaşta evlilikler dünyada giderek azalsa da hala önemini korumaktadır. Dünyada çocuk yaşta evliliklerin, kız çocuklarda erkeğe kıyasla çok daha fazla olduğu bulgulanmıştır. Yasalarca 18 yaşın altındaki her birey çocuk, bu yaşın altındaki her evli kız çocuğu ise çocuk gelin olarak kabul edilmektedir. Bu evlilikler, kız çocuğunun ailesi ve gelin olarak gideceği evdeki ebeveynlerin karşılıklı çıkarları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Erken yaşta evlilik, kız çocuğun tüm yaşamını etkilemektedir. Bu olumsuz etkilerden bazısı, çocuk yaşta aile ve çocuk sorumluluğu alma, eğitimin yarıda kalması, meslek sahibi olamama, ekonomik bağımlılık ve aile içinde önemsenmeme, değersiz görülmedir. Erken yaş evliliklerinde en büyük sorun alanı, üreme sağlığında görülmektedir. Kız çocuğun izni ve onayı alınmadan zorla evlendirme, kendinden büyük, babası yaşta bir erkeğin cinsel isteklerine yanıt verme ve bir yerde tecavüze uğrama, gebelikten korunma konusunda bilgisizlik ve adölesan gebelikler, bu gebeliklerin anne-fetüs ve yenidoğan açısından riskleri, artmış cinsel yolla bulaşan enfeksiyon riski, çok sayıda gebelik ve doğum vb. sorunlardır. Bu evliliklerin önlenmesinde uluslararası yasalar bağlamında hükümetlere ve sivil toplum kuruluşlarına çok büyük sorumluluk düşmektedir. Sağlık bakım hizmeti sunan hemşire ve ebenin, geleneksel ve çağdaş rolleri kapsamında çocuk yaşta evliliklerin neden ve sonuçlarını analiz ederek bakım ve sosyal destek hizmetlerini düzenlemeleri önem taşımaktadır. Ebeveynlerin ve ailelerin yasal sonuçları nedeniyle bu tür evlilik ve gebelikleri gizleme çabası içinde olmaları, sorunu belirlemeyi ve bu gruplara ulaşmayı güçleştirmektedir. İşte toplumla iç içe olan ve onların güvenini kazanan hemşire ve ebelerin, ebeveynleri, gençleri bilinçlendirerek erken yaş evliliklerin ve gebeliklerin önlenmesinde, mevcut gebeliklerin yönetiminde ailelere yol gösterici olabilir. Erken alınacak önlemler, kadını ileriki dönemlerde daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesini sağlayabilir.

Although decreasing gradually in the world,child marriages still keep their importance.In the world,child marriages have been found to be much higher among female children as compared to males.According to the law,each individual under the age of 18 is a child,and each girl married under this age is recognized as a child bride.This marriages have done along the self interests of the girl parents and families who the girl went to.Early marriage affects the entire life of a girl.Some of these negative effects include taking the responsibility of a family and children at a young age,leaving education,not having a profession,economic dependency and being ignored and seen asunworthy in the family.The biggest problematic area about early marriages is seen in the reproductive health.Forced marriage without girl’s consent,responding a man's sexual desire at an older age maybe at her father’s agewhich is considered as a rape,lack of knowledge about preventionof pregnancy,adolescent pregnancies and their risks for the mother-fetus and newborn,risk for sexually transmitted increased infections,frequent pregnancies and births in high numbers,and so on problems.Governments and non-governmental organizations have very important responsibilities in the context of international laws for the prevention of these marriages.It is important for the nurses and midwives who provide health care services to analyze the causes and consequences of child marriages and to organize the care and social support services in the scope of their traditional and contemporary roles.Parents’and families’efforts for hiding child marriages and pregnancies because of the legal consequences of such marriages make it difficult to specify the problem and reach these groups.Nurses and midwives,who are within the society and gain their trust,can be quide for the parents raising awareness of young people and parents about the prevention of marriages and pregnancies at early ages.

Hemşirelik disiplininde kuram ve modeller; hemşirelik eğitimi, uygulamaları ve araştırmalarına bir temel oluşturmakta, nitelik ve gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu derlemede, hemşirelerin emzirmenin özendirilmesi, desteklenmesi ve korunmasında Bandura’nın Sosyal Bilişsel Kuramı ve Dennis’in Emzirme Öz-Yeterlilik Kuramını birlikte kullanarak planlayabilecekleri bakım girişimleri açıklanmıştır.

Theories and models in nursing discipline; creating the base of nursing education, practice and research and contributing the qualification and development. In this review is explained, nurses can planning initiatives to using together with Bandura's Social Cognitive Theory and Dennis Breastfeeding Self-Efficacy for encouraging, supporting and protection of breastfeeding.

AMAÇ: Bu çalışma, hemşirelerin bakım verici rollerine ilişkin tutum ölçeği (HBRTÖ) geliştirilmesi ve geçerlik güvenirlik değerlendirmesi yapmak amacıyla tasarlanmış metadolojik bir çalışmadır.
YÖNTEMLER: 16 maddeden oluşan HBRTÖ’nin uygulaması basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 162 hemşireye yapılmıştır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik analizleri madde analizi, korelasyon analizi, cronbach alpha güvenirlik katsayısı, Kendall W testi, Kaiser Meyer Olkin ve Barlett’s Test, temel bileşenler analizi, faktör analizi yöntemleri kullanılarak yapılmıştır.
BULGULAR: Ölçeğin kapsam geçerliliği analizine göre uzmanların ölçek maddelerine verdikleri puanlar arasında ki fark istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur (p>0.05). Ölçeğin tüm maddeleri için cronbach alfa değeri 0.906’dır. Madde-toplam puan korelasyonu düşük olan maddeler ölçekten çıkarılıp, iç tutarlılık yeniden değerlendirildiğinde cronbach alpha değerinin önemli bir değişiklik göstermediği belirlenmiştir. Faktör döndürmesi analizine göre her bir boyutun varyans açıklama yüzdelerinin birbirine yakın değerler olmasından (%22.19, %20.044 ve %16.73 değerleri) dolayı HBRTÖ üç alt boyuta ayrılmıştır.
SONUÇ: Ölçeğin güvenilir veya yüksek derecede güvenilir olduğu, maddelerin her birinin güvenirliğe olumlu etkisinin olduğu, 16 maddenin tamamının istatistiksel olarak geçerli maddeler olduğuna karar verilmiştir. Ayrıca ölçeğin güvenirliğinin, dil ve içerik geçerliliği ölçütlerini sağladığı sonucuna varılmıştır.

OBJECTIVE: The aim of the current study was to develop Attitude Scale for Caregiver Role of The Nurses (ASCRN) and to perform its validity and reliability tests
METHODS: Administration of the scale was done with 162 nurses who were selected using random sampling method out of 400 nurses. The data were expressed item analysis, correlation analysis, Cronbach’s Alpha validity coefficient, Kendall W test, Kaiser Meyer Olkin and Barlett’s Test, principal components analysis and factor analysis methods.
RESULTS: it was seen that there was no statistically significant difference between the points of the experts (P>0.05) which indicated that reliability of the scale was established in terms of language and content. Cronbach’s Alpha value of all items of the scale was 0.906. İtems whose the item-total score correlation was lower were removed from the scale and internal consistency was assessed, Cronbach’s Alpha value did not differ significantly. İt could be clustered into three subscales because percentages of variance explained of each subscale were found to be close to each other after factor rotation.
CONCLUSION: It was concluded that the scale was very reliable, each item made positive contributions to the reliability and average correlations of inter-items were satisfactory or good.

AMAÇ: Çalışma ebelik bölümü öğrencilerinin meslek seçimine yönelik düşünceleri, mesleğe bakış açıları, mesleki güdülenme düzeyleri ve güdülenmeyi etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Tanımlayıcı türdeki çalışmanın örneklemini; iç Anadolu bölgesinde lisans eğitimi verilen bir devlet üniversitesinin Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nün birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarında öğrenim görmekte olan 220 öğrenci oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini içeren Kişisel Bilgi Formu ile Güdülenme Kaynakları ve Sorunları Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi; yüzdelik dağılım, Varyans analizi (ANOVA) ve Student T testi, Kruskal Wallis, Mann-Whitney U, Tukey testi ve Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testi ile yapılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada öğrencilerin %59.5’inin ilk 10 tercihinde ebelik bölümünün yer aldığı, %47.3’ünün bölümü kendi isteği ile seçtiği, %69.1’inin başka meslek seçmeyi istediği, %74.5’inin mesleği kendine uygun bulduğu, %73.2’sinin toplumun bakış açısını kısmen olumlu kabul ettiği, %44.5’inin okula başlamadan önce mesleği kısmen olumlu, %75.5’inin okula başladıktan sonra mesleği olumlu değerlendirdiği, %66.8’inin mesleği zor olarak değerlendirdiği bulundu. Öğrencilerin okudukları sınıfa göre içsel güdülenme, olumsuz güdülenme ve mesleksel öğrenme güdülenmesi puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0.05), dışsal güdülenme arasında fark olmadığı (p>0.05) saptandı.

SONUÇ: Öğrencilerin eğitim hayatının birinci sınıfında olması mesleki güdülenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Üniversite tercihi yapacak öğrencilere ebelik mesleği ile ilgili bilgilendirmelerin yapılması, mesleği kendine uygun bulanların bölümü tercih etmeleri, dördüncü sınıf öğrencilerinde mesleki güdülenmeye yönelik çalışmalara yer verilmesi önerilmektedir.

OBJECTIVE: The study was conducted to determine midwifery students’ considerations regarding the choice of profession, professional perspectives, professional motivation levels and the factors affecting their motivation.
METHODS: The sample of this descriptive study comprised 220 first-, second-, third- and fourth-year students studying at the Department of Midwifery Faculty of Health Sciences of a state University. To collect data, the Personal Information Form questioning socio-demographic characteristics of the students and Motivation Sources and Problems Scale were used. To analyze the data, percentage distribution, analysis of variance (ANOVA), the Student's t-test, the Kruskal-Wallis, the Mann-Whitney U test, the Tukey test and Bonferroni-corrected Mann-Whitney U test were used.
RESULTS: In this study, it was found of the students, 59.5% placed midwifery in their first 10 career choices, 47.3% chose it on their own will, 69.1% wanted to choose another profession, 74.5% considered the midwifery as an appropriate profession for themselves, 73.2% partially agreed to the community's point of view, 44.5% had partially positive view about midwifery before starting school, 75.5% had positive views about midwifery after starting school, and 66.8% considered midwifery as a difficult profession. In this study, the comparison of the students’ mean scores in terms of their school years revealed a statistically significant difference for intrinsic, negative and occupational learning motivation (p<0.05),but no difference for extrinsic motivation (p>0.05).
CONCLUSION: Students’ being in the first year of the school affected their professional motivation positively. It is recommended that students to start university education should be informed of the pros and cons of midwifery, that they should be motivated to choose a career which they consider as decent for themselves and that the fourth year students should be provided training about the professional motivation.

Perinatal hasta güvenliği anne ve bebeğin optimal düzeydeki sağlık bakımının en önemli parçasını oluşturmaktadır. Gebeliğin 20. haftasında başlayan ve yenidoğan yaşamının ilk haftasına kadar geçen süreyi kapsayan perinatal dönem, gebe, fetüs ve lohusa için riskli bir dönemdir. Perinatal hasta güvenliğinde amaç, bebek ve annenin gebelikte, doğum eylemi boyunca ve sonrasında mümkün olan en güvenli çevrede bakım almasını sağlamak, anne ve bebek ölümlerini önlemektedir. Perinatal hasta güvenliğinin sağlanmasında ekibin en önemli üyeleri kuşkusuz hemşire ve ebelerdir.
Tıbbi hataların kök nedenlerine yönelik olarak yapılan çalışmalarda iletişimin büyük oranda tıbbi hataların kaynağı olduğu bildirilmektedir. Sağlık çalışanlarının özellikle hasta teslim sürecinde birbirlerine aktardığı bilginin tam ve eksiksiz olması hasta teslim sürecinde hayati bir önem taşımaktadır.
Perinatal hasta güvenliği açısından hayati bir önem taşıyan hasta tesliminin eksiksiz, tam ve açık bir şekilde iletilmesinde iletişimin sağlık bakım hizmetlerinin sunumu aşamasında, hastaya zarar verilmesini önlemek amacıyla alınan en önemli önlemlerden biridir.
Hasta teslim sürecinde standardize bir iletişim sağlamak amacıyla soru sorma ve cevaplama fırsatlarını içeren profesyonel iletişim teknikleri geliştirilmiştir. Bunlar arasında en sık kullanılanlar; SBAR, I Pass The Baton, 5 P’s, Handoffs profesyonel iletişim teknikleridir.
Bu makalede; hasta teslim sürecinde profesyonel iletişim tekniklerini tanıtmak ve perinatoloji alanında kullanımının önemini vurgulamak, bu konuda farkındalığı artırmak amaçlanmıştır.

Perinatal patient safety forms the most important part of the optimal health care of the mother and the neonate. Perinatal period which commences at 20 completed weeks of gestation and ends seven completed days after birth, is a risk period for the pregnant, fetus and puerperal. Perinatal patient safety aims at ensuring that the neonate and the mother receive care at gestation, throughout and after the labor in an environment as safest as possible, as well as at preventing maternal and neonatal mortality. Nurses and midwifes are no doubt the most important members of the team in ensuring perinatal patient safety.
Studies conducted toward the root causes of medical errors report that medical errors results substantially from miscommunication. Complete and accurate information that healthcare personnel conveys to each other is of vital importance during patient handoff process.
Communication is one of the most important measures taken in order to prevent harm to the patient during the provision of health care services for a complete, precise and explicit handoff of the patient, which is of vital importance in terms of perinatal patient safety.
Some professional communication techniques have been developed which involve questioning and answering opportunities with a view to ensure a standardized communication during patient handoff process. SBAR, I PASS THE BATON, 5 P’S, HANDOFFS are the most frequently used professional communication techniques.
This article aims at introducing professional communication techniques in the process of patient handoff and laying emphasis on their use in the field of perinatology as well as increasing the awareness in this respect.

AMAÇ: Bu çalışmada, hemşirelerin hastaların cinsel bakımına ilişkin tutum ile inançlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Bu çalışma tanımlayıcı bir araştırma olarak, Ocak - Mart 2014 tarihleri arasında bir Devlet Hastanesinde, çalışmaya katılmayı kabul eden 211 hemşire ile yürütülmüştür. Veriler “Veri Toplama Formu” ve “Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır.
BULGULAR: Hemşirelerin sadece beşte birinin (%19.4) cinsel sağlık bakım hizmeti verdiği belirlenmiştir. Katılımcıların %67.3’ü hastalarla cinsel sorunları hakkında konuşmanın hemşirenin bir sorumluluğu olduğunu belirtmiştir. Hemşirelerin yarısının (%57.3) cinsel tanılama yeteneğine güvendiği saptanmıştır. Buna rağmen; %76.3’ünün cinsel konularla ilgili konuşmaktan rahatsızlık hissettiği ve hastaneye yatan hastaların cinsel sorunları ile ilgilenemeyecek kadar hasta (%67.8) olduklarını düşündükleri belirlenmiştir. Hemşirelerin cinsel sağlık bakımı verme deneyimi ile Cinsel Tutum ve İnanç Ölçeği toplam puanları arasında anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0.05).
SONUÇ: Bu çalışmada hemşirelerin cinsel sağlık bakımı vermeye ilişkin deneyimlerinin sınırlı olduğu ve orta düzeyde engellerinin bulunduğu belirlenmiştir. Bu nedenle, bu çalışma bulgularının, hemşirelerin cinsel bakım engellerinin giderilmesine yönelik girişimlerin planlanması açısından değerli olduğu düşünülmektedir.

OBJECTIVE: The aim of this study was to determine the nurses’ attitudes and beliefs for sexual health
care of patients.

METHODS: As a descriptive study was conducted for totally 211 nurses who accepted to participate to the survey between the dates of January and March 2014 at a public hospital. The data were collected by a data form developed by the researchers and by the Sexual Attitudes and Beliefs Survey.
RESULTS: The 19.4% of nurses only noted that they give sexual health care. The results of the study have indicated that most of the nurses (67.3%) noted to talk about sexual problems of patients as a responsibility of nurses. It has been found that more than half of the participants (57.3%) felt confident to diagnose the patients’ sexual problems. On the other hand the results have also shown that most nurses (76.3%) did not feel comfortable talking about sexual issues and (67.8%) of nurses felt that the patients lacked of interest in sexuality because of suffering their illnesses. It has been found a significant relationship between the experience about giving a sexual healt care and the Sexual Attitudes and Beliefs Survey (p<0.05).
CONCLUSION: It has been found that the experience of nurses is limited to give a sexual health care and there are medium level barriers. It has therefore been considered that the findings of this study are important for planning to overcome the barriers.

Amaç: Bu araştırma hemşirelik son sınıf öğrencilerinin işyerinden beklentilerini belirlemek ve değerlendirmek amacıyla yapıldı.
Yöntem: Araştırmanın evrenini, Acıbadem Sağlık Grubu’nun Şubat-Mayıs 2013 tarihleri arasında kariyer günlerinde ziyaret amaçlı gittiği toplam 16 üniversitede hemşirelik 4. sınıf öğrencisi olan 1168 öğrenci oluşturdu. Örnekleme, anketi uygulamayı kabul eden 708 öğrenci alındı. Veri toplama formu ilgili üniversitelerden yazılı izin alındıktan sonra uygulandı. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde yüzdelik, frekans ve Cronbach’s alpha kullanıldı.
Bulgular: Hemşirelik mesleğini iş garantisi olarak görüp seçenlerin oranı %25.9, aile isteği dolayısıyla mesleği seçenler %19, farklı bir meslek olması adına seçenler %7 olarak görüldü. Çalışmaya katılan öğrenciler, beklentileri arasında sırasıyla adil ücret paylaşımı, esnek çalışma saatleri, yakın davranan-ilgilenen yöneticiler, etik yönetim uygulamaları, eğitim programları, yol gösterici programlar, sosyal aktiviteler/etkinlikler, uzaktan çalışabilme, yerel mağazalardan indirim olanakları olduğunu bildirdi.
Sonuç: Y kuşağının beklentilerinin büyük çoğunluğunun karşılanması işte tutunmayı artıracağı düşünülmekte olup işte tutundurma stratejileri konusunda gerek kurumun gerekse yöneticilerin açık ve net stratejiler belirlemeleri önerilmektedir.

Aim: The study was conducted to identify and assess final year nursing students’ expectation from a workplace.
Methods: The research population is constituted by 16 universities’ final year nursing students in the dates between February-March 2013 while visiting these universities for career days. In the meantime the research sample is defined as 708 students who have accepted to fillout the survey. The data collection form is applied once the letter of permission received. In the analysis of research data, percentage, frequency and Cronbach’s alpha were used.
Results: The rate of students who see nursing profession as a job guarantee is 25,9%, the students who chose the profession due to family willing is 19% and the students who choose the nursing in the sense of different profession is found 7%. Amongst the expectation of students who participated to the study in sequence; sharing fair wages, flexible working hours, a manager who approaches closely and concerns employees, ethical management, education programmes, instructive programmes, social activities/events, remote working, discount opportunities from the local shops were specifically defined.
Conclusion: Considering nursing students’ expectation who constitutes generation y by nurse managers might be beneficial for decreasing the nurse turnover.

AMAÇ: Araştırma hemşirelik öğrencilerinin özgecilik ve empatik eğilim düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Çalışma 14 Kasım 2011 - 13 Ocak 2012 tarihleri arasında, Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencilerinden bilgilendirilmiş onamları alınan ve araştırmaya katılmayı kabul eden öğrencilerle yapılmıştır. Verilerin toplanmasında Sosyo- Demografik Bilgi Formu, Özgecilik Ölçeği ve Empatik Eğilim Ölçeği (EEÖ) kullanılmıştır. Araştırma verileri, SPSS 16.0 paket programında değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hemşirelik Bölümü öğrencilerinin yaş ortalaması 20 ± 1.76’dır. Öğrencilerin % 30.7’sinin I. sınıf öğrencisi olduğu, % 56.6’nın 2’den fazla kardeşi olduğu, % 59.5’nın genel lise mezunu olduğu belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinin Özgecilik Ölçeği puan ortalaması 72.85±8.18, Empatik Eğilim puan ortalaması 69.94±8.44 olarak saptanmıştır. Hemşirelik öğrencilerinin Özgecilik Ölçeği aile alt boyut puanı 19.87±2.92, sosyal alt boyut puanı 16.10±3.77, yardımseverlik alt boyut puanı 17.91±3.34, sorumluluk alt boyut puanı 18.96±2.79 olarak belirlenmiştir.
SONUÇ: Hemşirelik öğrencilerinin özgecilik ile empatik eğilimleri arasında pozitif yönde fakat zayıf ilişki olduğu saptanmıştır.

OBJECTIVE: The research was conducted to determine the relationship between levels of altruism and empathic tendencies of nursing students.
METHODS: This study, between November 14, 2011 and January 13, 2012 the date, was carried out studying at the Department of Health Sciences School of Nursing students who were accepted to participate. For collecting the data, the socio-demographic form, Altruism Scale and Empathic Tendency Scale were used to. Data were analysed by using SPSS 16.0 package program.
RESULTS: The average age of the students in the Department of Nursing is 20 ± 1.76. Students 30.7% first grader, which is 56.6% more than the two brothers, which is 59.5% to be a general high school graduate was determined. Nursing students’ Altruism Scale average score was determined 72.85±8.18, and Empathic Tendency average score was determined 69.94±8.44. Family subscale score of Altruism Scale for nursing students was 19.87±2.92, social subscale score was 16.10±3.77, helpfulness subscale score 17.91 ± 3.34 responsibility subscale score was determined as 18.96 ± 2.79.
CONCLUSION: It was determined that there is a positive but weak correlation between tendency of altruism, empathic.

Meme kanseri Dünyada ve ülkemizde kadınlarda sık görülen bir hastalık olmasının yanı sıra kadının sağlığını tehdit eden, kadınlığı ve cinselliği sembolize eden organa karşı tehdit oluşturan önemli bir hastalıktır. Bir kadın için meme kanseri tanısı almak yıkıcı bir olaydır ve fiziksel problemlerin yanı sıra psikolojik, sosyal ve varoluşsal yönden çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Yapılan çalışmalara göre, bu sorunların başında depresyon, uyum bozukluğu, yaşam kalitesinde azalma, anksiyete, öfke, gelecek hakkında belirsizlik, umutsuzluk, intihar düşünceleri, sosyal izolasyon, benlik saygısının azalması, beden imajının bozulması, dişilik özelliklerini kaybetme korkusu ve cinsel işlev bozukluğu gelmektedir.
Kanserde psikolojik desteğin amacı bireyin hastalığı ve hastalığın yol açtığı yaşam sorunlarıyla baş edecek güce gelmesine, hastalık yaşantısından bir anlam çıkarmasına yardımcı olmaktır.
Literatür incelendiğinde hemşireler tarafından verilen danışmanlığın ya da terapilerin kanser hastalarının psikolojik adaptasyonlarını, kendilik algılarını, işlevselliklerini ve kanser ve tedavisiyle ilgili kişisel bağımsızlıklarını ve yaşam kalitelerini arttırdığı görülmektedir.
Hemşireler tarafından meme kanseri hastalarına verilen psikososyal destek girişimleriyle ilgili çalışmalar incelendiğinde, emosyonel destek odaklı bireysel görüşmeler, psikoeğitim grupları, bilişsel-davranışçı terapiler, aile terapisi, telefon danışmanlığı ya da birkaç müdahalenin etkinliğinin test edilmesi gibi çeşitli girişimlerin uygulandığı ve bu müdahalelerin hastaların depresyon ve anksiyete düzeylerini azaltmada, yaşam kalitelerini artırmada, hastalıkla ilgili bilgi, baş etme ve hastalığa uyum düzeylerini arttırmada ve semptom yönetiminde olumlu yönde katkıları olduğu belirtilmiştir.

Breast cancer, being a serious health threat to women and to women's feeling of femininity and sexuality, is pretty common among women in our country and elsewhere in the world. A diagnosis of breast cancer is one of the most devastating news a woman can hear, causing not only physical but also psychological, social and existential problems.
Scientific researches show a wide range of emotions like; depression, adjustment disorder, a decline in the quality of life, anxiety, anger, uncertainty and hopelessness about future, considering suicide, social isolation, self-esteem decline, destruction of body image, anxiety about losing her femininity, and sexual dysfunction.
The aim of psychological support for breast cancer patients is to help them cope with the problems caused by the illness and to make sense of one's infirmity.
A quick check on the scientific literature shows that psychological support from breast cancer nurses can increase psychological adaptation, self perception, functionality, individual independence and can improve the quality of life among the breast cancer patients.
Psychosocial support initiatives by breast care nurses for breast cancer patients have been investigated. Psychosocial support initiatives like; Psychoeducational groups, -Cognitive behavioral therapy, Family therapy, Phone call advices, or efficiency testing of several therapies were proven effective in decreasing depression and anxiety, and in increasing the quality of life, and increasing efficiency in coping with the disease, and advancing adaptation levels to the illness and improving symptom management.