Journal of Education and Research in Nursing
MISCELLANEOUS | |
1. | Editörün Kaleminden Emine Türkmen Pages 1 - 2 Abstract |Full Text PDF |
REVIEW | |
2. | Professions and Professionalism Elizabeth Anne Herdman Pages 3 - 7 Bu çalışma, tanımları ve kullanımları problemli olmasına rağmen hemşirelik için cazip kavramlar olagelmiş “meslek” ve “profesyonellik” kavramlarını incelemektedir. Burada ileri sürülen görüş belli bir uğraşla ilgili etkinliklerin eleştirel bir analizini yapmak için bu kavramların uğraş temelli çeşitli oluşumların çıkarları doğrultusunda nasıl kullanıldığının incelenmesinin daha yararlı olacağıdır. Meslek sahipleri arasındaki etkileşimleri, mesleklerle iktidar arasındaki ilişkileri ve örgütsel ve toplumsal bağlamlarda mesleki rollerin nasıl oluştuğunu ihmal eden analizler, eğer amaçları profesyonelleşme sürecini teşvik etmekse, bu amaçlarında başarılı olamayacaklardır. This paper examines the continued appeal to nursing of the concepts “profession” and “professionalism” despite the fact that the definitions and use of both are problematic. It argues that for a critical analysis of occupational activities it is more useful to examine how these concepts are used in the service of occupational sectional interests. Analyses that ignore interactions between professionals, how professional roles are constructed within organizational and social contexts and the relationships between professions and power will fail if their intention is to promote the process of professionalization. |
3. | Preservation of Fertilization in Ovarian Cancer and Nursing Role Şükran Başgöl, Ergül Aslan Pages 8 - 11 Jinekolojik kanserlerde fertilizasyonun korunması kavramı, son yıllarda üzerinde çalışmaların arttığı bir alandır. Over kanseri dünya çapında en sık görülen 7. kanser türü olup, jinekolojik kanserler içinde en fazla ölüme neden olan kanserdir. Over kanserli genç yaş grup hastaların tedavisi zor ve karmaşık olmasına rağmen; günümüzde gelişen teknoloji ile üreme çağındaki doğum planlayan kadınlara çeşitli alternatifler sunulabilmektedir. Embriyo kriyoprezervasyonu, oosit kriyoprezervasyonu ve over doku kriyoprezervasyonu hastalara sunulan ve üzerinde araştırma ve tartışmaların devam ettiği tedavi seçenekleridir. Fertilite koruyucu tedavi, multidisipliner bir yönetim ekibini gerektirir. Bu ekip içerisinde yer alan onkoloji hemşireleri, birimler arası iletişimi ve koordinasyonu sağlayan sağlık profesyonelleridir. Ekip içerisinde anahtar rol oynayan onkoloji hemşireleri, hastanın tanı, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarında eğitim ve danışmanlıktan sorumlu olup, hastaya çok yönlü bir bakım sağlamaktadırlar. Bu derlemede literatür ışığında over kanserli kadınlarda fertilite koruyucu yaklaşımlara değinilerek hemşirelerin rolü tartışılmaktadır. In recent years, there have been more studies carried out regarding fertility preservation in gynecological cancers. Because of the increasing incidence of cancer and the increasing age of mothers, attention has been given to gynecological cancers detected during the reproductive period. Ovarian cancer is the seventh most common cancer worldwide and it causes more deaths than any other type of gynecological cancers. Although this cancer requires a difficult and complex treatment, various alternatives can be offered today to prospective mothers through developing technologies. Embryo cryopreservation, oocyte cryopreservation, and ovarian tissue cryopreservation are the treatments offered to patients, and these treatments continue to be researched and discussed to this day. Fertility-sparing treatment requires a multidisciplinary management team. This team includes oncology nurses and health-care professionals who provide both coordination and communication between units. Oncology nurses play a key role on this team. They give patients multifaceted care with training and counseling in diagnosis, treatment, and rehabilitation. In this literature-based review, fertility preservation approaches in ovarian cancer and the role of nurses are discussed. |
RESEARCH ARTICLE | |
4. | The Reliability and Validity of the Organizational Citizenship Level Scale on Physicians İbrahim Topçu, Arzu Kader Harmancı Seren, Fatma Kaya, Ahmet Karadal, Aytolan Yıldırım Pages 12 - 17 AMAÇ: “Örgütsel Vatandaşlık Düzeyi Ölçeği”nin hekimlerde geçerlik ve güvenirliğini göstermektir. YÖNTEMLER: Çalışmanın evrenini İstanbul ilinde yer alan Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde çalışan hekimler oluşturmaktadır. Örnekleme ikisi Avrupa bölgesinde, ikisi Anadolu bölgesinde yer alan, 100 yatak ve üzeri kapasiteli hastaneler arasından rastlantısal olarak seçilen toplam dört hastanede çalışan hekimler dahil edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılımı, madde toplam puan korelasyonu, açımlayıcı/açıklayıcı faktör analizi ve Cronbach alfa katsayısı analizleri kullanılmıştır. BULGULAR: Ölçeğin madde toplam puan korelasyon değerlerinin 0.29 - 0.71 aralığında, faktör yüklerinin ise 0.514-0.850 aralığında olduğu, orijinal ölçekten farklı olarak 5 değil 4 faktör grubuna ayrıldığı ve ölçek toplamında Cronbach alfa değerinin 0,90 olduğu belirlenmiştir. SONUÇ: Örgütsel Vatandaşlık Düzeyi Ölçeğinin hekimlerde uygulanabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. OBJECTIVE: To demonstrate the reliability and validity of the organizational citizenship level scale on physicians. METHODS: The subjects of the study were physicians employed in Ministry of Health hospitals in Istanbul, Turkey. For the sampling, physicians who worked in a total of four hospitals (two on the European side of Istanbul and two on the Asian side) with ≥100 bed capacities were selected randomly. After selection, the Organizational Citizenship Level Scales were given to the physicians working in these hospitals. Percentage, item total score correlation, exploratory factor analysis and Cronbach’s alpha coefficient were used for data analyses. RESULTS: The total score correlation values of the items in the scale were found to be between 0.29 and 0.7; the scale was separated into four factor groups different from the original scale, and the Cronbach’s alpha coefficient total was found to be 0.90. CONCLUSION: The results showed that the Organizational Citizenship Level Scale was a reliable and valid tool to be used on physicians. |
5. | Characteristics of Anger and Loneliness in Nursing and Midwifery Students Nurten Kaya, Hatice Kaya, Nurdan Yalçın Atar, Nuray Turan, Zehra Eskimez, Aylin Palloş, Aylin Aktaş Pages 18 - 26 AMAÇ: Bu çalışma hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin öfke ve yalnızlık özelliklerini belirlemek amacı ile yapılmıştır. YÖNTEMLER: Tanımlayıcı kesitsel türde planlanan araştırmanın evrenini, bir Hemşirelik Yüksekokulu ve bir Sağlık Yüksekokulu’nun Hemşirelik, başka bir Sağlık Yüksekokulu’nun Ebelik Bölümü’ndeki 1002 öğrenci, örneklemini ise gelişigüzel örnekleme yöntemi ile seçilen toplam 667 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmaya başlamadan önce kurumlardan yazılı, öğrencilerden sözlü bilgilendirilmiş onam alınmıştır. Veri toplama aracı olarak Öğrenci Tanıtım Formu, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve UCLA Yalnızlık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde; tanımlayıcı istatiskler, Pearson korelasyonu, bağımsız gruplarda t testi, tek-yönlü ANOVA testleri kullanılmıştır. BULGULAR: Öğrencilerin %88.6’sının kız, yaş ortalamasının 20.57 (SS=1.98), sürekli öfke düzeyi puan ortalamasının 21.61 (SS=5.18); Öfke Tarzı Ölçeği’nin kontrol altına alınmış öfke alt boyutunun puan ortalamasının 21.59 (SS=4.73); dışa vurulmuş öfke alt boyutunun puan ortalamasının 16.68 (SS=3.92); bastırılmış öfke puan ortalamasının 17.74 (SS=3.89), UCLA-Yalnızlık Ölçeği puan ortalamasının 36.28 (SS=10.01) olduğu görülmüştür. Öğrencilerin Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği puanları ile UCLA Yalnızlık Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlılık taşıyan ilişkiler bulunmuştur. Öte yandan öğrencilerin cinsiyet, yaş, eğitim gördüğü okul, okuldaki sınıfı, ekonomik durum, hemşirelik/ebelik mesleğini isteyerek seçip seçmediği değişkenleri ile Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve UCLA Yalnızlık Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar belirlenmiştir. SONUÇ: Hemşirelik ve ebelik öğrencileri öfke ve yalnızlık duygularını yaşayabilmektedir. Hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin öfke enerjisini olumlu bir şekilde kullanmaları için rehberlik programlarının düzenlenmesinin gerektiği ve böylece yalnızlık da dahil ilişkili sorunların çözümlenebileceği düşünülmektedir. OBJECTIVE: The present study was conducted in order to determine the characteristics of anger and loneliness in nursing and midwifery students. METHODS: The population of this study, which had a descriptive crosssectional design, comprised a total of 1002 students from three training locations: a school of nursing, the nursing program of a school of health science, and the midwifery program of a school of health science. From this population, the sampling group was formed by 667 students who were selected by means of convenience sampling. Prior to the initiation of the study, related permissions were taken from the institutions, and verbal informed consents were obtained from the students. Student Information Forms, Trait Anger and Anger Expression Scales, and the UCLA Loneliness Scale were used as data collection tools. Data were analysed using frequency, percentage, arithmetic mean, standard deviation, median, minimum, and maximum, as well as the Pearson Correlation, Independent Samples, and One-Way ANOVA tests. RESULTS: From among the students, 88.6% were women, and the average age was 20.57 (SD=1.98) years. The mean value of the trait anger level of students was 21.61 (SD=5.18). It was also seen that the mean value of the anger control subscale was 21.59 (SD=4.73), the mean value of the anger-out subscale was 16.68 (SD=3.92), the mean value of the anger-in subscale was 17.74 (SD=3.89), and the mean value of the UCLA loneliness scale was 36.28 (SD=10.01). Statistically significant relationships were found between students’ Trait Anger and Anger Expression Scales scores and the UCLA Loneliness Scale scores. On the other hand, statistically significant differences were observed between Trait Anger and Anger Expression Scales, and the UCLA Loneliness Scale scores of the students by the variants of gender, age, school, year at school, economic status, and the voluntary/involuntary preference of nursing profession. CONCLUSION: Nursing and midwifery students may experience feelings of anger and loneliness. It is thought that guidance programmes should be established in order to use nursing and midwifery students’ anger energy positively, and that loneliness and other related problems can be resolved. |
REVIEW | |
6. | An Example of a Preceptor Nursing Education Program for Novice Nurses Gülseren Kocaman, Şeyda Seren İntepeler, Hatice Şen, Havva Arslan Yürümezoğlu, Şeyda Özbıçakçı Pages 28 - 34 Bu makalede, rehber hemşirelerin, işe yeni başlayan hemşirelerin klinik eğitimi için gerekli olan rehberlik becerilerini güçlendirmek üzere gerçekleştirilen; alınan geribildirimlere ve rehber hemşirelerin yaşadıkları güçlüklere göre yapılandırılan bir eğitim programı örneği sunulmuştur. Rehber hemşire eğitim programı: Yazarlar tarafından oluşturulan “Rehber Hemşire Eğitim Programı”na (RHEP), bir Üniversite Hastanesi’nde çalışan ve halen rehberlik yapan ya da rehber adayı olan hemşireler katılmıştır. RHEP, altı grup ve toplam 199 hemşire ile 2007-2009 yıllarında yürütülmüştür. Eğitim programları sekizer saat olarak düzenlenmiş ve yetişkin eğitim ilkelerine uygun şekilde gerçekleştirilmiştir. Eğitim programının yararı ve etkinliği beş dereceli likert tipi sorularla ölçülmüş ve eğitimin olumlu/olumsuz yanları iki açık uçlu soru ile değerlendirilmiştir. Ayrıca, rehber hemşirelerin yaşadıkları güçlükler ve çözüm önerileri grup çalışması ile saptanmıştır. Programın değerlendirilmesi: Rehber eğitimine katılan hemşireler, aldıkları eğitim programının yararı ve etkinliğini beş üzerinden 4.5 puan ve üstünde değerlendirmişlerdir. Hemşireler, eğitimin, kendi rehberlik becerilerini değerlendirmelerine yardımcı olduğunu, yaşanan güçlüklere çözüm üretilmesi ve rehber hemşirenin öneminin vurgulanmasını, eğitim içerik ve yöntemlerini olumlu değerlendirmişlerdir. Rehberlerin en önemli sorunları, hemşirelerin işten ayrılma oranlarının fazla olması nedeniyle, sürekli olarak yeni mezunlara rehberlik yapmanın getirdiği yorgunluk ve tükenmedir. Katılımcılar, eğitim süresinin daha uzun olmasını ve tekrarlanmasını önermişlerdir. Sonuç: Ülkemizde rehber hemşire eğitim programlarının kurumsallaşmamış olması nedeniyle; konuyla ilgili deneyimlerin paylaşılması, rehber eğitiminin yaygınlaştırılmasına ve hazırlanacak eğitim programlarının zenginleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Eğitime katılan rehber ve rehber adaylarının, yüksek düzeyde memnun oldukları ve eğitimden yararlandıklarını belirtmeleri, eğitim programının işe yeni başlayan hemşirelerin uyum süreçlerinin iyileştirilmesine de katkı sağlayacağını düşündürmüştür. Okul-hastane işbirlikli rehber eğitimi programlarının yaygınlaştırılması ve rehber eğitiminin yeni hemşirelerin uyum sürecini kolaylaştırmasına etkisinin araştırılması önerilmiştir. Objective: In this article an exemplary education program for preceptor and novice nurses is presented in order to improve guidance skills which are essential for clinical training. This training program has been structured based on feedback and difficulties experienced by the preceptor nurses. Preceptor Education Program: Preceptor nurses or candidates working in a university hospital attended the Preceptor Nurse Education Program (PNEP) created by the authors. PNEP, formed with a total of 199 nurses in 6 groups, was executed from 2007 to 2009. The education program was organized and conducted over eight hours accordance with the principles of adult education. The benefits and effectiveness of the training program were measured by five Likertscale type items and two open-ended questions. In addition, any difficulties faced by the preceptors and solutions to those problems were discussed in groups. Evaluation of Education Program: The participants gave over five scores of 4.5 and above for the effectiveness of the education program. Nurses positively evaluated the training content and methods of the program on the grounds that it helped assess their guidance skills, produce effective solutions to precepting problems, and highlight the importance of precepting. Preceptors stated that the major problems were due to high turnover rate, and continuous precepting to new graduates made them experience fatigue and exhaustion. Participants proposed that the program should be repeated from time to time and also be lengthened. Conclusion: Because PNEP programs are non-institutionalized, sharing this experience in Turkey is important to disseminate such programs and prepare others for success. Participants were highly satisfied with the program and new nurses added that it will improve their work during the adaptation period. The dissemination of schoolhospital collaborative education programs and the investigation into the benefits of facilitating during the adaptation period of novice nurses were proposed. |
RESEARCH ARTICLE | |
7. | The Effect of the Education Aiming at Informing About Schizophrenia to Social Distance and Attitudes Among High School Students Gül Oban, Leyla Küçük Pages 35 - 41 AMAÇ: Bu araştırma, lise öğrencilerine verilen şizofreniye yönelik bilgilendirme eğitiminin sosyal mesafe ve tutuma etkisini belirlemek amacıyla yapılmış yarı deneysel bir çalışmadır. YÖNTEMLER: Araştırma örneklemini, İstanbul İli Şişli İlçesi Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi’nde okuyan, 14-19 yaş grubunda olan onuncu sınıf öğrencileri oluşturmuştur (deney: 30, kontrol: 30). Veriler, Öğrenci Bilgi Formu, Sosyal Mesafe Ölçeği (SMÖ) ve Ruhsal Hastalığa Yönelik Tutum ve İnanç Ölçeği (RHİÖ) kullanılarak Nisan- Mayıs 2010 tarihleri arasında toplandı. Deney ve kontrol gruplarına eğitim öncesi ön-test uygulandıktan sonra, deney grubuna araştırmacı tarafından hazırlanan şizofreniye yönelik bilgilendirme eğitimi verildi. Eğitim programından bir hafta sonra her iki gruba son-test uygulandı. Verilerin analizinde, tanımlayıcı istatistikler (yüzdelik, aritmetik ortalama, standart sapma, en alt ve en üst değerler) ve karşılaştırma istatistik (t testi) yöntemleri kullanıldı. BULGULAR: Kontrol grubunda eğitim öncesi ve eğitim sonrası SMÖ, RHIÖ toplam puan ve alt boyut (tehlikeli, çaresizlik ve kişilerarası iletişimde bozulma ve utanma) puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olmazken, deney grubunda eğitim öncesine göre SMÖ puanı (p<.001), RHİÖ toplam puan (p<.05) ve tehlikeli alt boyutu puan (p<.01) ortalamalarının ise anlamlı düzeyde düştüğü; eğitim öncesi ve eğitim sonrası RHİÖ’nün çaresizlik ve kişiler arası iletişimde bozulma (ÇKİB) ve utanma alt boyutlarının puan ortalamaları arasında ise anlamlı bir fark olmadığı (p>.05) saptandı. SONUÇ: Ergenlere yönelik okul ruh sağlığı programlarının sosyal mesafe ve tutumlarda etkili olduğu söylenebilir. OBJECTIVE: This study examines the effects of a high-school education program about schizophrenia and how it can reduce stigmatization and change the social distance and attitudes in students towards people with schizophrenia. METHODS: The study sample was carried out with high-school students between 14 and 19 years old at Nisantasi Nuri Akin Anatolian High School which is affiliated with the National Education Ministry in Sisli, Istanbul. The social distance and attitudes of students towards people with schizophrenia were assessed before and after class instruction and a film showing a person with schizophrenia (experimental group (n=30) and control group (n=30)). The assessment was repeated a week later. Data analysis was performed using descriptive statistics (percentage, mean, standard deviation, min-max) and comparative statistics (t test). RESULTS: No significant changes were observed to the Social Distance Scale (SDS) and Beliefs Toward Mental Illness Scale (BMI) totals and sub-dimensions scores (p>.05) in the control group before and after instruction. In the experimental group, favorable social distance to people with schizophrenia and attitudinal changes were observed to the SDS (p<.001) and BMI scores (p<.05) and “dangerous” subdimension (p<.01) score. There were no significant changes to other sub-dimension scores (embarrassment, desperation, and interpersonal communication breakdown) in either group. CONCLUSION: These results suggest that social distance and attitudes towards schizophrenia can be changed favorably in adolescents by including this aim in the school’s mental health program. |
8. | The Subjects of and Reasons for Nurses’Remaining Silent in Private Hospitals and Relative Factors Begüm Yalçın, Ülkü Baykal Pages 42 - 50 AMAÇ: Araştırma, özel hastanelerde çalışan hemşirelerin sessiz kaldıkları konuları ve sessiz kalma nedenlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. YÖNTEMLER: Kesitsel, tanımlayıcı tasarımda yapılan araştırmada örneklemi, dört özel hastanede en az 6 aydır çalışmakta olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden hemşireler (n=220) oluşturmuştur. Araştırmada, hemşirelerin kişisel ve mesleki durum değişkenleri ile örgütsel yapı ve sorunları konuşma eğilimine yönelik oluşturulan soru formu ve ‘Örgütsel Sessizlik Ölçeği’ kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, bağımsız gruplarda t testi, Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. BULGULAR: Hemşirelerin büyük çoğunluğunun çalıştıkları kurumdan memnun oldukları (%78.6), sorunları yöneticileriyle rahatlıkla paylaştıkları (%75.5), en çok sorumlu hemşirelerine (%59.5) bu sorunları aktardıkları belirlenmiştir. Akredite olmayan hastanelerde çalışan, başhemşire pozisyonunda olan, işinden memnun olmayan, işten ayrılmayı düşünen, yöneticileri ile rahat konuşamayan, dışlanma ve terfi ettirilmeme korkusu yaşayan hemşirelerin “etik ve sorumluluklar, yönetim sorunu, çalışanların performansı, iyileştirme çabaları ve çalışma olanakları” konularından bazılarında sessiz kaldıkları saptanmıştır. Kurumdan memnun olmayan ve işten ayrılmayı düşünen hemşirelerin yönetsel ve örgütsel nedenlerden dolayı sessiz kaldıkları, yine işten ayrılmayı düşünen hemşirelerin işle ilgili korku, tecrübe eksikliği, izolasyon ve ilişkileri zedeleme korkusu nedenleri ile sessiz kaldıkları belirlenmiştir. SONUÇ: Örgütsel sessizliğin önlenmesi ve hemşirelerin işte kalma niyetinin artırılması açısından yönetici hemşirelerin hem üstleri hem de astları ile rahat bir konuşma ortamı sağlama çalışmaları, hemşireler için daha iyi bir çalışma ortamı yaratmaya katkı sağlayabilir. OBJECTIVE: This study was done to find out the subjects and results of nurses’ silences who are working in private hospitals. METHODS: The study was designed as a descriptive and cross-sectional study. The population of the study includes all nurses in 4 private hospitals who have been working at least 6 months at the same hospital and accepted to participate into the study (n=220). In this study the questionnaire is about nurses’ personal and professional characteristics, organizational structure and their attitudes toward talking about problems plus an Organizational Silence Scale was used to collect data. In order to analyze the data, descriptive statistical methods and Kruskal Wallis, Mann Whitney U and independent sample t -test were used in independent variables. RESULTS: Most of the nurses are happy with their organizations (78.6%), able to talk with their managers comfortably (75.5%) and share problems mostly with their charge nurses (59.5%). Nurses who are working at non-accredited hospitals, hold a head nurse position, who are unhappy about work and thinking about leaving, unable to talk with their manager, had a fear of isolation and are unable to get a promotion are being silent about some of the following topics “ethics and responsibilities, management problems, employee performance, enhancement efforts and working conditions”. Nurses who are unhappy with their organization and thinking about leaving are silent because of organizational and management problems. Also it was determined that nurses who are thinking about leaving are being silent because of fear, lack of experience, isolation and fear of harming relations. CONCLUSION: In order to prevent organizational silence and raise the intentions of nurses to stay within organization, nurse managers need to develop open communication environments both with their superiors and subordinates in order to contribute to have a better work environment. |
REVIEW | |
9. | Health Professionals’ Approach to Communication Difficulties in Elderly Patients Meftun Akgün Pages 51 - 56 Yaşlılık, organlar ve sistemler üzerinde zamanın ilerlemesi ile meydana gelen, biyolojik kapasitenin ve organizmanın verimliliğinin azalması ile devam eden bir süreçtir. Yaşlı nüfus, başta yaşam beklentisi yüksek olan gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada giderek artmaktadır. Yaşlı insanların sayısındaki bu artıştan dolayı yaşlılığa bağlı hastalıklar da artmaktadır. Yaşlı insanların hastaneye yatış nedenlerinin çoğu, medikal tedavi ile ilgi olmasına rağmen, yatan hastaların %35’i cerrahi uygulama amacıyla yatmakta ve cerrahi işlem uygulanan yaşlı insan sayısı da gittikçe artmaktadır. İnsanın yaşlanma sürecinde ortaya çıkan, duyularda azalma, hareket ve motor becerilerde gerileme, sinir sisteminde refleks ve tepkilerde azalma ve kalp-damar sisteminde yavaşlama gibi fiziksel değişimler çok önemlidir. Özellikle cerrahi işlem geçirecek olan yaşlı hastalarda görme ve işitme duyusundaki azalmalar, insanlar arası etkileşimi büyük ölçüde etkileyerek duygusal problemlere ve iletişim güçlüklerine yol açmaktadır. Bu makale, iletişimin temel öğeleri olan görme, işitme, lisan / dil, ses ve konuşmanın yaşa bağlı olarak gösterdiği değişiklikler, bu değişikliklerin yaşlı hasta ile sağlık çalışanları arasındaki iletişimde oluşturabileceği engeller ve çözümleri hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Old age, which results from the progression of time throughout the body systems and organs, eventually impairs the productivity and biological capacity of an organism. The geriatric population is increasing in developed countries where life-expectancy is high. Although medical care is the most popular reason for hospitalization of aged patients, 35 percent of all hospitalizations is due to surgical procedures and this increases with each passing day. During the process of human aging physical alterations such as a decrease in all sensations, a regression in movement and motor skills, a decrease in reflex and reactions, and a deceleration in the cardiovascular system are very important. A reduction in vision and auditory sensation in patients undergoing surgical procedures especially affects interaction between people and causes communication difficulties. This article is prepared to provide information about age-related impairment in vision, hearing, language, voice and speech, and the effects of these impairments in communication between health care workers and aged patients. |
Copyright © 2024 Journal of Education and Research in Nursing