Yoğun bakım hastalarında uyku kalitesinin bozulması en sık görülen sorunlardan biridir. Yoğun bakım hastalarında yüzeyel uyku evrelerinin daha yoğun, derin uyku evrelerinin daha az görülmesinin nedenleri; yoğun bakım ortamından kaynaklanan çevresel faktörler, altta yatan hastalığın tipi ve şiddeti, mekanik ventilasyon, ilaçlar ve sedasyondur. Uyku, fiziksel ve ruhsal olarak bedenin dinlendiği, iyileşmenin kolaylaştığı bir süreçtir. Yoğun bakım hemşiresinin uykusuzluğun olumsuz etkilerinin farkında olması, hastaların uykularını düzenleyecek ve dinlenmelerini sağlayacak hemşirelik müdahalelerini geliştirebilmesi önemlidir.

The deterioration of sleep quality is one of the most frequent problems for intensive care patients. The reasons behind the lack of deep sleep and increasing periods of light sleep in intensive care patients are the environmental factors stemming from the intensive care environment, the type and severity of underlying disease, mechanical ventilation, drugs and sedation. Sleep allows the body to rest mentally and physically thereby boosting recovery. Thus, it is crucial for intensive care nurses to be aware of the adverse effects of the lack of sleep and to be able to perform nursing interventions to regulate the patients’ sleep and to ensure their rest.

AMAÇ: Bu araştırma, Türkiye’de ağrıya yönelik tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları konusundaki hemşirelik tezlerini incelemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Araştırmada verilerin toplanması amacıyla öncelikle alan yazın taraması yapılmış, daha sonra Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi Veri Tabanı “ağrı”, “tamamlayıcı”, “alternatif tedaviler”, “tamamlayıcı ve alternatif tedaviler” anahtar kelimeleri ile taranmıştır. Tarama sonunda 1997- Ocak 2014 yılları arasında Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı’nda konu ile ilgili yapılmış 42 tez belirlenmiş ve bu tezlerin künye bilgilerine ulaşılmıştır. Künye bilgisinde yeterli verinin olmadığı ve tam metnine ulaşılamayan bir tez inceleme dışı bırakılmış ve araştırmada toplam 41 tez değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Tez çalışmalarının çoğunluğunda (41 tez) veriler deney ve kontrol grupları oluşturularak toplanmıştır. Tezlerden 22’si yüksek lisans, 19’u ise doktora düzeyinde yapılmış olup, büyük çoğunluğunun (23 tez) son beş yılda yapılmış olduğu tespit edilmiştir. Ağrı alanı olarak ilk üç sırada yer alan konuların sırasıyla invaziv girişime bağlı gelişen ağrı (14 tez), doğum ağrısı (9 tez) ve postoperatif ağrı (7 tez) olduğu bulunmuştur. Tezlerde en sık kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları yöntemlerinin sırasıyla soğuk uygulama (9 tez), gevşeme egzersizleri (7 tez), müzik (6 tez), sıcak uygulama, dokunma (5 tez), masaj (4 tez), akupunktur (3 tez) ve transcutaneous electrical nerve stimulation (2 tez) olduğu görülmüştür. Tezlerin 39’unda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları yöntemlerinin ağrıyı azaltma üzerine etkili olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇ: Son yıllarda ağrı kavramının hemşirelik araştırmalarının önemli ilgi alanlarından biri olduğu, ağrıyı azaltmak amacıyla kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları yöntemlerinin ülkemizde hemşirelik alanında lisansüstü araştırma yapan hemşirelerin ilgisini çektiği ve tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları yöntemlerine önem verdikleri söylenebilir. Araştırmada elde edilen sonuçların ağrı yönetiminde kullanılacağı ve yapılacak olan diğer araştırmalara ışık tutacağı umulmaktadır.

OBJECTIVE: This study was conducted to examine theses nursing about complementary and alternative medicine practice for pain in Turkey.
METHODS: In this study, firstly it had conducted literature review for the purpose of data collection and than National Council of Higher Education Dissertation Center Data Base were screened by keywords which is "Pain", "complementary", "alternative therapies", "complementary and alternative therapies". As a result of screening identified 42 theses relevant subject in Institute of Health Sciences in the Department of Nursing between at 1997 - January 2014 and has been reached catalog information of this theses. A thesis which is not enough data and couldn’t reach full text have been excluded from review, 41 theses were evaluated in the study.
RESULTS: Datas were collected by creating experiment and control grups in the majority of 41 theses. 22 theses were master, 19 of them were PhD theses. It was determined that a greet majority of them were made the last five years. The first three placed subject as pain topic were respectively pain due to invasive procedures (14 theses), labor pain (9 thesis) and postoperative pain (7 theses). It was determined that the most frequently used complementary and alternatıve medıcıne therapies in the theses were respectively found cold application (9 theses), relaxation exercises (7 theses), music (6 theses), hot applications, touch (5 theses), massage (4 theses), acupuncture (3 theses) and transcutaneous electrical nerve stimulation (2 theses). It has been found that complementary and alternatıve medıcıne methods which is used 39 of the theses were effective on pain reduction.
CONCLUSION: It may be said that the concept of pain is one of the most important interests of nursing researches and complementary and alternatıve medıcıne methods used to reduce pain has attracted nurses which engaged in postgraduate research in the field of nursing in our country and give importance to complementary and alternatıve medıcıne therapies in recent years. It is hoped that the results which is obtained in the study will be used in pain management and shed will light on the other research that will be.

Amaç: Vajinal doğumda oksitosin indüksiyonu alan kadınların postpartum dönemdeki emzirme sonuçlarını inceleyen çalışmaların derlenmesidir.
Yöntem: Bu literatür incelemesinin evrenini “oxytocin induction and breastfeeding” ve “oksitosin indüksiyonu ve emzirme” anahtar kelimelerini kullanılarak Pub-Med, Medline, Cochran, Ovid, Ebsco ve Elsevier Science Direct veri tabanlarından 1972-2013 yılları arasındaki çalışmalar taranmıştır. Türkçe çalışmaya rastlanmamıştır.
Bulgular: Emzirmeyle oksitosin indüksiyonu arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar 2009-2013 tarihleri arasında yayınlanmış olup, üç çalışma incelenmiştir. Çalışmalar, karşılaştırmalı, retrospektif kohort ve prospektif çalışma dizaynındadır. Çalışmaların birinde oksitosin indüksiyonu verilen annelerin endojen oksitosin seviyelerine bakılarak emzirme sonuçları incelenmiştir. Oksitosin indüksiyonun endojen oksitosin düzeyini düşürerek, anne-bebek etkileşimini ve emzirme oranlarını azalttığı belirlenmiştir. Oksitosin indüksiyonun emzirme süresine ve mamaya başlama zamanına etkisini inceleyen çalışmaların bir diğer çalışmada ise oksitosin indüksiyonu alan kadınların emzirme sürelerin almayanlara göre daha kısa olduğu ve mamaya daha erken başlandığı belirlenmiştir. Ayrıca son çalışmada, oksitosin indüksiyonun ilk 48 saat içerisinde emzirmeye başlama zamanını geciktirdiği görülmüştür.
Sonuç: Sınırlı sayıda çalışmada oksitosin indüksiyonun emzirmeyi olumsuz etkilediği saptanmıştır, kapsamlı ve örneklemi daha büyük çalışmalara gereksinim var. Hastanedeki protokoller doğrultusunda yüksek oranda uygulanan oksitosin indüksiyonunun emzirmeyi nasıl etkilediğini belirlemek önemli olacaktır. Böylece hemşire ve diğer sağlık personelleri uygun girişimlerde bulunarak emzirme sonuçlarını iyileştirmede katkı sağlayacaklardır.

Objective: To review literature related to effect of oxytocin induction given in vaginal birth on women breastfeeding results.
Method: This literature review was of created by scanning studies between1972-2013 year with by using "oxytocin induction and breastfeeding" and "oxytocin induction and breastfeeding" keywords in Pub -Med, Medline, Cochran, Ovid, working from Ebsco and Elsevier Science from Direct database were scanned. Related to subject it was not observed any Turkish study.
Results: The research that examined the relationship between oxytocin induction and breastfeeding has been published between 2009-2013, an a total of three studies were examined. The study were disgned as comparative, retrospective cohort and prospective study. In one of research it was examined the level of endogenous oxytocin in labour with oxytocin induction and mother breastfeeding outcomes were examined. It was determined that oxytocin induction was reducing the level of endogenous oxytocin, mother-infant interaction and breastfeeding rates. One other research evaluated the effect of oxytocin induction on breastfeeding duration and giving formula food. According to results mothers that get oxytocin induction had shorther breastfeeding period and they start to give formula earlier. In addition of the last study, oxytocin induction was stated as the reason of delayed initiation of breastfeeding within the first 48 hours postpartum.
Conclusion: A limited number of study determined the negatively effect of oxytocin induction on breastfeeding, comprehensive and larger sampling studies are needed. Becuase oxytocin induction is applied at high rates in line with the hospital protocols will be important to determine how they affect lactation. Thus, nurses and other health professionals will contribute by making appropriate interventions to improve breastfeeding outcomes.

GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı hemşirelerin yabancı hemşire istihdamına ilişkin tutumlarını belirlemek üzere geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Metodolojik tipteki bu çalışmanın örneklemi klinik alanda çalışan 339 hemşireden oluştu. Ölçeğin kapsam geçerliği, Lawshe tekniği ile incelendi. Zamana karşı geçerliği test re-test ile gösterildi. Güvenirlik için madde toplam puan korelasyon analizleri yapıldı. Faktör yapısını belirlemede açımlayıcı faktör analizi ve son olarak iç tutarlık analizinde de Cronbach’s alpha analizleri kullanıldı.
BULGULAR: Analizler sonucunda; madde korelasyon değerleri 0.530-0.798 arasında, faktör yükleri 0.489-0.861 arasında ve iç tutarlıkları da 0.848-0.960 arasında değişen, dört faktörde toplam 25 maddelik ölçek yapısı oluşturuldu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yabancı Hemşire İstihdamına Yönelik Tutum Ölçeği’nin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlendi.

INTRODUCTION: The purpose of this study is to develop a valid and reliable measuring tool in order to determine nurses’ attitudes towards employment of foreign nurses.
METHODS: Sample of this methodological study consisted of 339 nurses. Content validity of the scale was evaluated via Lawshe’s content validity technique. The stability of the scale was demonstrated via test-retest. Item total score correlation analyses were run to evaluate reliability. Exploratory factor analysis was used to determine factor structure and finally Cronbach’s alpha coefficient values were used for internal-consistency analysis.
RESULTS: According to analyses the scale was developed with 25 items in 4 factors which item total correlations were found between 0.530-0.798, factor loadings were found between 0.489-0.861 and internal consistency values were found between 0.848-0.960.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The Attitudes towards Employment of Foreign Nurses Scale was found to be a valid and reliable data collection tool.

GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma, yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatan bebeklerin annelerinin gereksinimlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı tipte yapılan çalışmanın evrenini Kasım 2013-Ocak 2014 tarihleri arasında Türkiye’nin güneydoğu bölgesindeki bir il merkezinde bir üniversite hastanesi ve bir devlet hastanesinin yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan 110 yenidoğanın annesi oluşturmuştur. Araştırmada örneklem yöntemine gidilmeden evrenin tamamı ile çalışılmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen 4 anne araştırmaya dahil edilmemiştir. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu ve Çocuk Yoğun Bakım Aile Gereksinim Ölçeği (Aile Formu) aracılığıyla yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için etik kurul izni, resmi izinler ve annelerden aydınlatılmış onam alınmıştır. Veriler, bilgisayar ortamında SPSS 18.0 paket programında; yüzdelik dağılım, ortalama, bağımsız gruplarda t testi, Kruskal Wallis Analizi, Mann Whitney U testi, korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmada bebeklerin cinsiyet ve tanıları ile çocuk yoğun bakım aile gereksinim ölçeği puan ortalamaları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Bebeklerin gestasyon haftası ve hastanede kaldığı süre ile çocuk yoğun bakım aile gereksinim ölçeği arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.05). Ebeveynlerin yaşı artıkça gereksinimlerin de arttığı, eğitim düzeyi ilköğretim düzeyinde olan babaların ve bebeği ile birlikte annelerin gereksinim puan ortalaması daha yüksek bulundu (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada bebeğin gestasyon haftası, hastanede kalınan süre, ebeveynlerin yaşı, babanın mesleği ve annenin bebeğinin yanında kalmasının annelerin gereksinimleri üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. Sağlık ekibi tarafından verilen tedavi ve bakım hizmetlerinde aile üyelerinin gereksinimlerine daha fazla özen gösterilmesi gerektiği düşünülmektedir.

INTRODUCTION: This research has been done as descriptive to identify the needs of the mothers whose babies were admitted to newborn intensive care unit
METHODS: The research population includes the mothers who stayed at Fırat University Research Hospital and Elazığ Harput State Hospital from November 2013 to January 2014 and were willing to participate in the research. In the research, the sampling method was not used, the research population formed the sampling of the study. The data was collected via the personal information form which had been developed by the researchers and the face to face interviews with the help of Child Intensive Care Family Need Scale. The percentage values, the averages, t test and X2, Anova test were used to analyze the data. The percentage values, the averages, t test, Kruskal Wallis Analysis, Mann Whitney U test and the correlation analysis were used to evaluate the research results.
RESULTS: While there have been no meaningful differences among the groups in terms of the averages of Child Intensive Care Family Need Scale and the babies' genders and diagnoses, a statistically meaninful relation has been identified between the babies' gestation week and the hospital stay periods and Child Intensive Care Family Need Scale. The mothers' ages, jobs, the place where the mothers stayed during their babies' illnesses have been found to be effective on the families' needs (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the study, some descriptive characteristics (gestasion, staying time in hospital, parents age, fathers' work, staj with baby) of the babies and the mothers have been found to be effective on the mothers' needs whose babies were admitted to newborn intensive care. It is suggested that the needs of family members should be taken into consideration more carefully by health care workers in terms of the care and the treatment services provided.

Ekstravazasyona sadece sitotoksik ilaçların sebep olduğu şeklinde genel bir görüş vardır. Halbuki sitotoksik ilaçların dışında vezikant özelliği olan bazı ilaçlar da extravazasyon nedenidir. Bu nedenle hemşirelerin doku nekrozuna sebep olabilecek vezikant ajanları bilmesi ve bunların uygulanmasına, izlenmesine ve ektravazasyon geliştiği durumlarda neler yapılması gerektiğine ilişkin bilgi sahibi olmaları son derece önemlidir. Bu makalede non-sitotoksik ilaçlarda extravazasyon yarası oluşma riskini artıran faktörlere ve extravazasyon yönetiminde nan-farmakolojik ve farmokolojik yöntemlerin tartışılması amaçlanmıştır.

It is often beleived that only cytotoxic drugs cause extravasation. A variety of vesicant non-cytotoxic agents also cause extravasation. That’s why it is important that nurses know the vesicant agents causing the tissue ischemia and have knowledge about its aplications, observations and what treatment is best immediatly after an extravasation. This article aims to review the factors that increase the risk of extravasation caused by cytotoxic drugs and to discuss the nonpharmacological and pharmacological interventions associated with extravasation management.

AMAÇ: Amaç: Doğru hastaya doğru işlemin yapılmasının ilk şartı kimlik doğrulamasıdır. Ülkemizde yataklı tedavi kurumlarında kimlik tanımlayıcı bileklik kullanımı yeni bir uygulamadır ve hastaların bundan nasıl etkilendiği bilinmemektedir. Bu çalışma, bir devlet hastanesinde yatan hastaların kimlik tanımlayıcı bileklik kullanımı hakkındaki görüşlerini ve uygulamaları incelemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türdeki bu çalışmanın evrenini bir devlet hastanesinde yatan hastalar oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini 01.05.2012-01.06.2012 tarihleri arasında aynı hastanenin dahili ve cerrahi kliniklerinde en az iki gündür yatan, iletişim kurabilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden 322 hasta oluşturmuştur. Veriler anket formu ile toplanmıştır. Verilerin sayısal ve yüzdelik dağılımı verilmiştir.
BULGULAR: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 56.86±17.51 yıldı, %59.3’ü kadındı, %41.9’u ilkokul mezunudur, %57.2’si dahili kliniklerde yatmaktadır. Hastaların %94.4’ünde kimlik tanımlayıcı bileklik bulunduğu, %5.6’sına bileklik takılmadığı, %76.7’sine kimlik tanımlayıcı bilekliğin kliniğe yattığı anda takıldığı saptanmıştır. Hastaların %96.3’ünde kimlik tanımlayıcı bilekliğin beyaz, %3.7’sinde kırmızı olduğu saptanmıştır. Hastaların %8’inin bilinen herhangi bir maddeye alerjisi olduğu, alerjisi olduğunu ifade eden hastaların %61.5’inde beyaz bileklik, %38.5’inde ise kırmızı bileklik takılmış olduğu, %81.1’ine kimlik tanımlayıcı bileklik takılmadan önce alerji bilgileri sorulduğu belirlenmiştir.
SONUÇ: Yatan hastalarda kimlik tanımlayıcı bileklik kullanımında yanlış uygulamaların yürütüldüğü ve hastalara rahatsızlık vermediği saptanmıştır.

OBJECTIVE: The first rule in doing the right procedure to the right patient is the identity affirmation. The use of identity wristbands in inpatient treatment institutions is a new practice and how patients affected from this is not known. This study has been carried out to examine the opinions of the hospitalized patients’ in inpatient treatment institutions on identity wristbands usage and applications.
METHODS: The population of this descriptive and cross-sectional research consists of the patients hospitalized in a state hospital. Samples of the research consist of 322 patients accepting to attend to the research and being able to communicate, hospitalized for at least two days between 01.05.2012 – 01.06.2012 at internal diseases and surgical clinics. The data were obtained through survey form. Numeric and percentage distributions of the data were given.
RESULTS: The mean age of the patients attending to the research was 56.86 ± 17.51 years, 59.3% of them were women, 41.9% of them were graduate from primary school, 57.2% of them are hospitalized at internal medicine services. It was determined that 94.4% of the patients were carrying identity wristbands, 5.6% of them were not sticked a wristbands, wristbands were attached 76.7% of the patients as soon as they were hospitalized. 96.3% of the patients were found to be carrying white identity wristband while 3.7% of them had red wrist straps. 8% of the patients determined to have an allergy to a known item; of the patients claiming to have an allergy, 61.5% of them found to have white wrist straps, 38.5% of them have red wristbands, 81.1% of them were found to have been asked about their allergic reactions before attaching the wristbands.
CONCLUSION: It was determined that the faulty applications in identity wrist strap usage and it was found that patients no discomfort.

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, hemşirelerin verdiği taburculuk eğitimi ile hastaların öğrenim gereksinimlerinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikte olan çalışmanın evrenini 15 Eylül 2010 - 30 Nisan 2012 yılları arasında Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nde yatarak tedavi olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden hastalar ile bu hastalara bakım veren hemşireler oluşturmuştur. Çalışmaya katılanların demografik özellikleri sorgulanarak, hastalara ve hemşirelere “Hasta Öğrenim Gereksinimleri Ölçeği”, uygunlanmıştır. Araştırmaya katılmayı kabul eden hasta ve hemşirelerden yazılı onam alınmıştır.Verilen cevaplar Oneway Anova test, Tukey HSD, Kruskal Wallis test, Mann Whitney U test, Student t test kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hastaların %85’i 18-45 yaş arasında olup, %72’si kadındır. %65’i üniversite mezunudur. Hemşirelerin %74’ü 18-29 yaş aralığında, %84’ü kadın ve %85’i servis hemşiresidir. Hastaların taburculuk eğitimlerinden beklentileri eğitim durumuna göre sadece ilaç eğitiminde farklılık gösterirken (p<0.05) kadın hastaların beklentileri daha yüksektir. (p<0.05). Hemşirelerin görevlerine göre verdikleri eğitim başlıklarının önem sırası farklılık göstermektedir (p<0.05).
SONUÇ: Hastaların taburculuk eğitiminden beklentileri, eğitim durumuna ve cinsiyete göre farklılık gösterirken, hemşirelerin de görevine göre “Hasta Öğrenim Gerekesinimleri Ölçeği”nde yer alan konularda öncelikleri aynı değildir.

OBJECTIVE: The aim of this study is the comparison of the nursing discharge education given by the nurse with patient education needs.
METHODS: Duration of this descriptive and sectional study was from 15 september 2010 till 30 april 2012 in Bakırköy Acibadem Hospital with patients and nurses. We questioned the demographic characteristics of the participants and applied The Patient Learning Needs Scale '' to the patients and nurses. We have the written approval from the nurses and patients who participate. The answers evaluated with Oneway Anova test, Turkey HSD, Kruskal Wallis test, Mann Whitney U test and Student test.
RESULTS: The 85 % of the patients is between 18-45 years old, 72% of them are womens and 65% are the students of the University. The 74% of the nurses is between 18-29 years old, 84% of them are womens and 85% of them are the clinical nurses. The expectation of discharge education of the patients is differences in drug education (p<0.05) but the expectation of the women patients is different (p<0.05). Importance of the title of the nurse’s education varies by to the nurses duty station (p<0.05).
CONCLUSION: The preference of the discharge education which is in “The Patient Learning Needs Scale ” is different for the patients and nurses, for example: difference of the situation and sex.

GİRİŞ ve AMAÇ: AMAÇ: Bu araştırma, hemşirelerin tıbbi hata yapma eğilimleri ve etkileyen faktörleri incelenmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YÖNTEMLER: Araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, Mayıs-Haziran 2013 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemine bir üniversite hastanesinin ameliyathane, poliklinikler ve tanı birimlerinde çalışan hemşireler dışında, çalışan 210 hemşire alınmıştır. Veriler demografik ve çalışma özelliklerini içeren anket formu ve Hemşirelikte Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirmesi SPSS for Windows 11.5’ istatistiksel programı kullanılarak yapılmıştır. Verilerin değerlendirmesinde merkezi dağılım ölçütleri (ortalama, sayı ve yüzde dağılımları, standart sapma) ve anlamlılık düzeyi p<0.05 alınmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hemşirelerinin %67.0’sinin tıbbi hata ile karşılaştığı belirlenmiştir. Hemşirelerin %41.8’i hekimlerin, %58.2’sinin arkadaşlarının hatalarına şahit olduğu ve en fazla yapılan tıbbi hata türünün (%56.1) ilaç hatası olduğunu belirtmiştir. Tıbbi hata nedenlerinin başında ise; iş yükünün fazla olması (%64.7), çalışan hemşire sayısının az olması (%60.0), hemşirelere görev dışı işlerin yüklenmesi (%51.4), yorgunluk (%51.4) gelmektedir. Hemşirelikte Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği puan ortalaması 95.55±5.34 olarak belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SONUÇ: Hemşirelerin tıbbi hata yapma eğilimlerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Ülkemizde hasta güvenliği kültürünün yerleşmesi için çalışmaların yapılması ve hastanelerde tıbbi hata rapor sisteminin kurulması önerilebilir.

INTRODUCTION: OBJECTIVE: This study was conducted in order to examine the tendency of nurses to make medical errors and the affecting factors.
METHODS: This descriptive study was conducted at a university hospital between May 2013 and June 2013. The sample group of the study involved 210 nurses apart from the nurses working in operating rooms, polyclinics and diagnosis units of a university hospital. The data were collected by using a questionnaire involving the demographic characteristics and working features and the Scale of Malpractice Tendency in Nursing. The SPSS for Windows 11.5’ statistical program was used to assess the data. The assessments were made based on central distribution criteria (mean, number and percentage distributions, standard deviation) and the significance level was taken as p<0.05.
RESULTS: It was determined that 67.0% of nurses who participated in the study encountered with medical errors. 41.8% of nurses stated that they witnessed the mistakes of physicians, 58.2% their colleagues and the most frequent medical error type was medication error (56.1%). The primary reasons of medical errors, on the other hand, involve excessive work load (64.7%), limited number of working nurses (60.0%), charging the nurses with off-duty works (51.4%) and fatigue (51.4%). The mean score of the Scale of Malpractice Tendency in Nursing was determined as 95.55±5.34.
DISCUSSION AND CONCLUSION: CONCLUSION: It was determined that nurses had a high tendency of making medical errors. It could be recommended to conduct studies and establish the medical error report system at hospitals in order to have a patient safety culture in Turkey.

GİRİŞ ve AMAÇ: AMAÇ: Giriş: Hemşirelerin görev, yetki ve sorumluluklarını bilmesi ve uygulaması, profesyonel meslek kimliğinin sağlanmasında atılacak önemli bir adımdır. Uygun şekilde oluşturulan görev tanımlarının; insan gücü ve eğitim ihtiyaçlarını belirleme, performans değerlendirmesini yapabilme, çatışmaları çözme vb. işlevleri vardır.
AMAÇ: Çalışmanın amacı hemşirelerin çalıştıkları alanlardaki görevlerini bilme, benimseme ve yerine getirme durumlarının belirlenmesi, kurumsal görev, yetki ve sorumlulukların yeniden düzenlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YÖNTEMLER: Tanımlayıcı tasarımda gerçekleşen bu çalışmanın örneklemini 01- 30 Nisan 2013 tarihlerinde İzmir’deki 13 kamu hastanesinde çalışan 1202 hemşire oluşturmuştur. Çalışmanın verilerini toplamak amacı ile araştırmacılar tarafından yasa/ yönetmelikler doğrultusunda geliştirilen, 24 farklı hemşirelik alanını kapsayan görev tanımı anketi oluşturulmuştur. Aynı zamanda literatüre dayalı olarak geliştirilen, hemşirelerin sosyodemografik özelliklerini içeren veri toplama formu kullanılmıştır. Araştırmada örneklem seçimi yapılmamış, anketi cevaplamaya gönüllü olanlar araştırma kapsamına alınmıştır. Veriler yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmış ve verilerin değerlendirilmesinde sayı- yüzde, varyans analizi, t- testi, Kruskal Wallis ve Mann-Whitney-U testleri kullanılmıştır.
BULGULAR: Çalışmadan elde edilen bulgulara göre araştırma kapsamına alınan hemşirelerin eğitim durumlarının görevi bilme, benimseme ve yerine getirmede etkili olmadığı, sertifikalı hemşirelerin görevlerini daha çok bildiği, benimsediği ve yerine getirdiği belirlenmiştir. Çalışmada görev yerine göre hemşirelerin görevlerini bilme, benimseme ve yerine getirme durumları belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SONUÇ: İzmir ilindeki 13 kamu hastanesinde çalışan hemşirelerin kurumsal görev, yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir.

INTRODUCTION: OBJECTIVE: It is an important phase for nurses to know and carry out their own duties, authorities and responsibilities at gaining professional identity. There are functions of truly defined professions like determining manpower and training needs, the ability of performance evaluation, conflict solutions and so on. The aim of this study is to define the situations of their knowing, adopting and fulfilling their responsibilities in the areas they work and to rearrange the institutional duties, authorities, responsibilities.

METHODS: The sample of this descriptive study was consisted by 1202 nurses at 13 public hospitals in İzmir between the dates of 01-30 April 2013. For the aim of collecting study data, the task definition survey which included 24 different nursing areas was created by the researchers of this study in line with the law/regulations. Besides, data collection form which was developed according to literature and which includes sociodemographic properties of the nurses was used. At this research, the selection of samples was not realized but the volunteered ones to answer the questionnaire were included in. The data were gathered by the way of face- to-face interview method and percent number, variance analysis, t-test, Kruskal Wallis and Mann-Whitney U tests were used for the evaluation of the data.
RESULTS: According to data which were gained from this study, it was decided that the educational backgrounds of the nurses who are the part of this research are not effective in order for their knowing, adopting and fulfilling their responsibilities; however, it was defined that certificated nurses know, adopt and fulfill their responsibilities better. At this study, the situation of the nurses’ knowing, adopting and fulfilling their responsibilities according to their working areas were assessed.
DISCUSSION AND CONCLUSION: CONCLUSION: TThe institutional duties, authorities and responsibilities of the nurses who work at 13 public hospitals in Izmir Province were rearranged.

Özet
Hemşirelik, felsefe, kuram, uygulama ve araştırma üzerine kurulmuş, insanı sağlık ve hastalıktaki konumu ile anlamaya çalışan ve gereksinimlerine odaklanan bir sağlık disiplinidir. Profesyonel bir disiplinin temel amacı, mesleğin uygulamalarında kullanılabilecek bilimsel bilgi içeriğini oluşturmak ve geliştirmektir. Hemşireliğe özgü bilginin geliştirilme yollarından birisi hemşirelik modellerinin bakımda kullanımı ve araştırmalarla test edilmesidir. Literatürde hemşirelik modellerini temel almadan yalnızca hemşirelik sürecini kullanmanın, bakım uygulamalarını açıklamakta yetersiz kaldığı ve uygulamaları mekanik bir iş haline getirdiği belirtilmektedir. Primer beyin tümörü, yaşamı her yönüyle etkileyen bir hastalıktır ve hastalar kişilik/benlik algısında değişim nedeniyle diğer kanserli bireylerden daha fazla ciddi sorun yaşamakta, uyum sağlayabilmeleri için daha fazla desteğe gereksinim duymaktadır. Bu araştırma ile primer beyin tümörlü hastalarda Roy'un Uyum Modeli kullanılarak hemşirelerin teorileri anlama ve bakımda kullanma sınırlılıklarının çözümüne katkı sağlayabilecek bir örnek oluşturulması amaçlanmıştır. Aynı zamanda elde edilen yeni bilgi, hemşirelerin bu hasta grubunu daha iyi anlamasına ve bakıma yansıtılarak hastaların yaşam kalitelerinin yükseltilmesine katkı sağlayabilir.

Nursing, based on philosophy, theory, practice and research, is a health care discipline trying to understand in case of health and disease human and focusing on requirements.. The main purpose of a professional discipline is to develop and create scientific knowledge content can be used in the practice of the profession. One of the ways to improve nursing-specific knowledge be tested by research and use in care of nursing models. In the literature use only the nursing process without nursing models is stated applications brought into mechanical work and insufficient to explain care applications. Primary brain tumors is a disease that affects every aspect of life, experiencing more serious problems than other individuals living with cancer due to changes in personality/self-perception in patients, to need more support to adapt. With this study in patients with primary brain tumors using roy adaptation model is intended to serve as an example can contribute to the solution of limitations on the use of care and understanding the theory of nurses. At the same time new information is obtained, a better understanding of this group of patients to nurses and can contribute to raising the quality of life reflecting care the patient.