E-ISSN 2757-9204

Journal of Education and Research in Nursing

JOURNAL OF EDUCATION AND RESEARCH IN NURSING - J Educ Res Nurs: 15 (2)
Volume: 15  Issue: 2 - June 2018
1.Editorial

Page II

RESEARCH ARTICLE
2.The Association Between Healthy Lifestyle Behaviors and Level of Knowledge About Cardiovascular Disease Risk Factors in People With Type 2 Diabetes
Feride Taşkın Yılmaz, Azime Karakoç Kumsar, Selda Çelik
doi: 10.5222/HEAD.2018.063  Pages 63 - 70
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma tip 2 diyabetli bireylerde kardiyovasküler hastalıklar risk faktörleri bilgi düzeyi ile sağlıklı yaşam biçimi davranışları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak gerçekleştirilen araştırmanın örneklemini 145 diyabetli birey oluşturmuştur. Veriler, hasta tanılama formu, Kardiyovasküler Hastalıklar Risk Faktörleri Bilgi Düzeyi Ölçeği (KARRİF-BD) ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği - II (SYBDÖ-II) ile toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede yüzdelik, ortalama, Pearson korelasyon analizi, student t ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır.
BULGULAR: Diyabetli bireylerin %49’unda diyabete bağlı komplikasyon geliştiği, sistolik ve diyastolik kan basıncı, total kolesterol ve HDL kolesterol ortalama değerlerinin hedef değere yakın olduğu, açlık kan glikozu, HbA1C, total kolesterol, trigliserid ve LDL kolesterol ortalama değerlerinin hedef değerin üzerinde olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların KARRİF-BD puan ortalamasının (19.35±2.99) ortalama değerin üzerinde, SYBDÖ-II toplam puan ortalamasının ise (127.98±18.91) ortalama değerin altında olduğu saptanmıştır. Bireylerin KARRİF-BD puan ortalaması ile SYBDÖ-II toplam puan ortalamaları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diyabetli bireylerde kardiyovasküler hastalık riskinin yüksek olduğu, bireylerin risk faktörlerine ilişkin bilgi düzeylerinin kısmen iyi olduğu ancak sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının iyi olmadığı ve kardiyovasküler hastalıklar risk faktörleri bilgi düzeyi arttıkça sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının artış gösterdiği belirlenmiştir.
INTRODUCTION: The current study aimed to determine the association between healthy lifestyle behaviors and level of knowledge about cardiovascular disease risk factors in people with type 2 diabetes.
METHODS: This descriptive and cross-sectional study was conducted with 145 people with diabetes. Data was collected using the patient identification form, Cardiovascular Disease Risk Factors Knowledge Level Scale (CARRF-KL), and the Healthy Life Style Behaviors Scale (HLSBS)–II. For statistical analyses, percentages, means, Pearson correlations were calculated and the student t-test and the Kruskall Wallis test were used.
RESULTS: Among the people with diabetes, 49% had diabetes related complications; had mean systolic and diastolic blood pressure, total cholesterol, and HDL cholesterol levels close to optimal values; and had mean fasting blood glucose, HbA1C, total cholesterol, triglyceride and LDL cholesterol levels above optimal values. Mean CARRF-KL score (19.35±2.99) was above average, while mean HLSBS-II total score (127.98±18.91) was below average values. There was a significant and positive association between mean CARRF-KL score and mean HLSBS-II total score (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that the risk for cardiovascular diseases is high in people with diabetes, that the participants had partially good levels of knowledge about risk factors but did not show satisfactory levels of health promoting behaviors and that healthy lifestyle behaviors increased with knowledge on cardiovascular risk factors.

3.Examining Burnout and Job Satisfaction of Nurses Working in Pediatric Units
Tuğçe Torun, Hicran Çavuşoğlu
doi: 10.5222/HEAD.2018.071  Pages 71 - 80
GİRİŞ ve AMAÇ: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırmanın amacı, pediatri kliniklerinde çalışan hemşirelerde tükenmişlik ve iş doyumu düzeyinin ve tükenmişlik ve iş doyumu arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Ankara ilinde bulunan iki çocuk hastanesinde yürütülmüştür. Araştırmaya 235 hemşire katılmıştır. Veriler sosyo demografik veri formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Minnesota Doyum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde gruplar arası farklılıkların belirlenmesinde Bağımsız Örneklem t Testi, ANOVA ve ölçek puanları arasındaki ilişkinin belirlenmesinde Pearson Korelasyon testi kullanılmıştır.Tükenmişlik ve iş doyumu düzeylerini etkileyen faktörlerin belirlenmesinde Çoklu Regresyon Analizi kullanılmıştır.


BULGULAR: Tükenmişlik ölçeği puan ortalamaları duygusal tükenme alt boyutu 20.0±6.89, kişisel başarı alt boyutu 19.7±4.43 ve duyarsızlaşma alt boyutu 5.7±3.38 olarak bulunurken, iş doyumu ölçeği genel doyum puan ortalaması 2.6±0.62 olarak bulunmuştur. Tükenmişlik ve iş doyum düzeyleri arasında her alt boyutun birbiriyle istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkiye sahip olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Hemşirelerin tükenmişlik düzeyleri hastanedeki görevlerine, otonomi kullanabilme durumlarına ve düzenli haftalık izin kullanma durumlarına göre anlamlı olarak değişmektedir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırma sonucunda hemşirelerin tükenmişlik ve iş doyum düzeyleri ile etkileyen faktörlerin düzenli olarak araştırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi önerilmiştir.

INTRODUCTION: The aim of this descriptive and cross-sectional study is to determine the levels of burnout and job satisfaction of nurses working in pediatric units, and the relationship between burnout and job satisfaction.

METHODS: The study was carried out in two pediatric hospitals in Ankara. Participants of this study were 235 nurses. Data was collected with the Sociodemographic Data Form, Maslach Burnout Inventory, and Minnesota Satisfaction Questionnaire. The nurses manifested average burnout and job satisfaction levels. During the evaluation of data, parametric statistics including one-way ANOVA and Independent Sample t Test for group comparisons, and Pearson Correlation Tests for relations among quantitative variables were used. Multiple Regression Analysis was used to further examination of factors effecting burnout and job satisfaction levels.

RESULTS: According to the findings of the study, nurses emotional exhaustion mean score was found 20.0±6.89, personal accomplishment mean score was found 19.7±4.43, depersonalization mean score was found 5.7±3.38 and nurses' overall satisfaction score was found 2.6±0.62. Sub scales of burnout and satisfaction scales were related with each other at statistically significant level (p<0.05). The levels of burnout and job satisfaction of nurses changed significantly according to duties in the hospital, the ability of using autonomy, and utilization of regular leaves per week.

DISCUSSION AND CONCLUSION: It is recommended that levels of burnout and job satisfaction of nurses and the factors that affect them should be investigated regularly, and the working conditions should be improved.


4.Patients’ Satisfaction with the Nursing Services in a University Hospital
Handan Alan
doi: 10.5222/HEAD.2018.081  Pages 81 - 87
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma bir üniversite hastanesinin cerrahi ve dahili bilimler kliniklerinde yatan hastalarının hemşirelik hizmetleri memnuniyet düzeyini ve bu durumu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı tipte planlanan çalışmanın örneklemini bir üniversite hastanesinin dahili ve cerrahi bilimler kliniklerinde yatan, araştırmaya katılmayı kabul eden, iletişim kurulabilen, 18 yaş ve üzeri, klinikte en az üç gün yatan ve taburcu olmasına karar verilen 166 hasta oluşturmuştur. Veri toplamada, tarafından geliştirilen 34 maddelik, 5’li likert tipi “Hastaların Hemşirelik Hizmetlerinden Memnuniyetleri Ölçeği (HHMÖ)” ve hastaların tanımlayıcı özelliklerini içeren 10 soruluk bilgi formu kullanılmıştır. Veriler, yüzdelik dağılım, t testi, Kruskal Wallis varyans analizi ve Mann-Whitney U testleriyle değerlendirilmiştir. 
BULGULAR: Hastaların Hemşirelik Hizmetlerinden Memnuniyetleri Ölçeğinden aldığı puan ortalaması 134.38 (±24.05) dir. Çalışmada, hastaların yaş grupları, eğitim düzeyleri, yattıkları klinikler, hastanede yatış süresi, daha önce bu hastanede yatma durumları ve refakatçi bulundurma durumları arasındaki puan ortalamaları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklı saptanmıştır (p<0.05). Cinsiyet ve medeni durum arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastaların hemşirelik hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri yüksek bulunmuştur.
INTRODUCTION: The study was conducted to determine the satisfaction level of nursing services of patients in a surgical clinics and internal science cilinic of a university hospital and the factor affecting this situation.
METHODS: As a descriptive study, the sample of the study included 166 volunteer patients, whowere hospitalized in internal and surgical science clinics of a university hospital, willing to participate in study, able to communicate, 18 years old or above and at least three days experience in clinics. In data collecting, a 34-item, 5 point likert type“Scale of the Patients' Satisfaction with Nursing Services(SPSNS)” and a 10 question information form containing descriptive characteristics of the patients, were employed. Data were assessed with percentage distribution, test t, Man-Whitney test U and Kruskal Wallis variance analysis.
RESULTS: The mean score of the patients in the scale is 134.38 (±24.05). When SPSNS score average was compared with age groups of patients, the education level, the clinics, the length of hospitalization, the previous hospitalization status and difference was found to be meaningful (p<0.05). When SPSNS score average was compared with gender and marital status and difference wasn't found to be meaningful (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Inpatients were found to be highly satisfied in terms of nursing care.

5.Non-Pharmacological Methods Used by Cancer Patients for Pain
Fatma Genç, Çiğdem Köçkar, Fatma Mutlu, Mehtap Buğdaycı
doi: 10.5222/HEAD.2018.088  Pages 88 - 93
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Bu araştırma, kanserli hastaların ağrıyla baş etmede nonfarmakolojik yöntemleri kullanma durumlarının saptanması amacıyla yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yöntem: Tanımlayıcı nitelikte yapılan bu çalışma, 123 kanser hastası ile yürütüldü. Araştırmanın verilerinin toplanmasında “Sözel Derecelendirme Ölçeği” ve literatür doğrultusunda araştırmacılar tarafından hazırlanan “Nonfarmakolojik Yöntemler Formu” kullanıldı.
BULGULAR: Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 58.17± 15.13’dür. Hastaların %53,7’si kadın, %53,7’sinin okuryazar-ilkokul mezunu, %29,3’ünün meme kanseri olduğu bulundu. Araştırmaya dâhil edilen hastaların %54,4’ü şiddetli ağrı yaşadığını, %82,9’u ise ağrı kesici kullandığını belirtti. Hastaların % 87’si ağrı durumunda geçmesi için dua ettiğini, %63,4’ü ağrı alanına masaj yaptığını, %59,3’ü Kuran okuduğunu, %58,5’i ise nefes egzersizleri yaptıklarını ifade ettiler
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak kanser hastalarının büyük çoğunluğunun ağrıyla baş etmede farmakolojik yöntemlere ek olarak nonfarmakolojik yöntemleri de kullandıkları, en sık kullandıkları nonfarmakolojik yöntemler arasında; dua etme, ağrı alanına masaj yapma, Kuran okuma ve nefes egzersizlerinin yer aldığı sonucuna ulaşıldı.
INTRODUCTION: Aim: This research was conducted to determine the use of nonpharmacologic methods to cope with the pain of cancer patients.
METHODS: Methods: This descriptive study was conducted with 123 cancer patients. Data were collected using "Verbal Rating Scale (VRS)" and "Non-Pharmacological Methods Form" developed by the researchers based on literature.
RESULTS: Results: The average age of the patients participating in the study is 58.17± 15.13. 53.7% of the patients were female, 53.7% were literate-primary school graduates and 29.3% were breast cancer. Of the patients included in the study, 54.4% said they had severe pain and 82.9% said they used painkillers. It is stated that 87% of the patients pray for the pain relief, 63.4% massage the pain area, 59.3% read the Qur'an and 58.5% breathing exercises.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, the majority of cancer patients use nonpharmacologic methods in addition to pharmacologic methods in order to cope with pain. Among the nonpharmacologic methods they use most frequently are; praying, massaging the pain area, reading the Quran, and breathing exercises

6.Effects of Intrapartum Oxytocin Induction on the Labor Pain and Fear of Labor
Gözde Gökçe İsbir, Betül Topcu
doi: 10.5222/HEAD.2018.094  Pages 94 - 98
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma intrapartum oksitosin indüksiyonunun doğum ağrısı ve doğum korkusu üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma tanımlayıcı bir araştırma olup, Türkiye’deki bir devlet hastanesinin postpartum bakım servisinde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemi kriterlere uyan, oksitosin indüksiyonu uygulanan 52 kadın ile oksitosin indüksiyonu uygulanmayan 55 kadından oluşturmaktadır. Ağrı şiddeti ve kontraksiyon sıklığı belirlemek için görsel analog skala, doğum sonrası dönemde doğum korkusunu belirlemek için Wijma Doğum Beklentisi/Deneyimi Ölçeği B versiyonu kullanılmıştır.
BULGULAR: Oksitosin grubundaki kadınların, kontrol grubuna göre doğum sürelerinin daha fazla olduğu ve doğumdaki ağrı yoğunluğu skoru, kontraksiyon sıklığı skoru ve doğum korkusunun daha yüksek olduğu belirlendi (p<.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu araştırmanın sonuçları, doğumu başlatmak ya da hızlandırmak amacıyla kullanılan oksitosin indüksiyonunun doğum korkusunu arttırdığını, doğum ağrısının daha sık ve fazla algılanmasına sebep olduğunu göstermektedir. Doğumda oksitosin indüksiyonuna bağlı gelişen ağrı ve korkunun uygun yönetimi doğum sonuçlarını olumlu etkileyebilir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to determine the effect of intrapartum oxytocin induction on the labor pain and fear of labor.
METHODS: This study has a descriptive design and was performed in the maternity ward of a government hospital in Turkey. The sampling of the study included 52 pregnant women who recieved oxytocin induction (oxytocin group) and 55 pregnant women that did not receive oxytocin (not oxytocin group) according to inclusion criteria of the study. Visual analogue scales were used to determine pain severity and contraction frequency, and the Wijma Delivery Expectancy/Experience Questionnaire B version was used to determine fear of labor.
RESULTS: The women in the oxytocin group had a significantly longer duration of labor, a higher pain severity score, a greater contraction frequency and a high levels of fear of labor in the postpartum period than those in the not oxytocin group (p <.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of this study demonstrated that oxytocin, which is used to induce or accelerate labor, caused an increase in fear of labor and more frequent and more severe labor pain. The management of the pain and fear associated with oxytocin induction in labor may have a positive effect on labor outcomes.

7.The Examination of Physicians and Nurses’ Clinical Leadership Perceptions in Terms of Socio-Demographic Variables
Özlem Özer, Fatih Budak, Sibel Şentürk, Çiğdem Gün
doi: 10.5222/HEAD.2018.099  Pages 99 - 105
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, hekim ve hemşirelerin klinik liderlik algılarının sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesini amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma tanımlayıcı niteliktedir. Çalışmanın evrenini Burdur’da faaliyet göstermekte olan bir kamu hastanesinde görev yapan tüm hekim ve hemşireler oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem seçilmemiş, bütün evrene ulaşılmaya çalışılmış ve toplam 185 kişiden veri elde edilmiştir. Veriler yüz yüze görüşme yöntemi ile araştırmacılar tarafından toplanmıştır. Çalışmada katılımcıların klinik liderlik algılarını ölçmek için Klinik Liderlik Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi ve tek yönlü varyans analizi (Anova) kullanılmıştır. Veriler, SPSS programı ile analiz edilmiştir.
BULGULAR: Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, katılımcıların klinik liderliğin tüm alt boyutlarına ilişkin puanları, mesleklerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermiştir (p<0.05). Buna göre tüm alt boyutlarda hekimlerin puanları hemşirelere göre daha yüksektir. Ayrıca katılımcıların %74.6’sı yönetim üzerine %84.3’ü ise liderlik üzerine ve %88.6’sı klinik liderlik üzerine formal bir eğitim almadığını ifade etmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan bu çalışma sonucunda katılımcıların klinik liderlik algılarının yüksek düzeyde olduğu ve en yüksek ortalamanın hizmetlerin yönetimi alt boyutunda olduğu belirlenmiştir. Hem hekimler hem de hemşireler için klinik liderlik konusunda eğitim programlarının geliştirilmesi sonucunda sağlık kurumlarında klinik liderlik becerilerinin daha fazla geliştirilebileceği düşünülmektedir.
INTRODUCTION: This study aims to examine the clinical leadership perceptions of physicians and nurses in terms of sociodemographic variables.
METHODS: This research is descriptive. The universe of this study covers whole physicians and nurses who serve in a public hospital in Burdur. In the study, sampling method was not applied, the whole universe was tried to be reached, the data were obtained from total 185 participants. Data were collected by face-to-face interview method from researchers. The Clinical Leadership Scale was used to measure the clinical leadership perceptions of participants in the study. Descriptive statistics, significance test of difference between two means and one way analysis of variance (Anova) were used in the analysis of the data. The data were analyzed by SPSS program.
RESULTS: According to the results derived from the study, the participants’ scores on all sub-dimensions of clinical leadership showed statistically significant difference in line with their professions (p<0.05). According to this in all sub-sub-dimensions, the physicians’ scores are higher than the nurses. In addition, the participants stated that 74.6% of them on management, 84.3% of them on leadership and 88.6% of them on clinical leadership did not receive formal training.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result of this study it was determined that the participants had a high level of clinical leadership perceptions and that the highest average was in sub-dimension of the services management. In consequence of the development of clinical leadership training programs for both physicians and nurses is expected to further improve clinical leadership skills in health care institutions.

8.Reporting Characteristics of Systematic Reviews Published in Nursing Journals in Turkey
Nursen Nahcivan, Kübra İncirkuş
doi: 10.5222/HEAD.2018.106  Pages 106 - 116
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu makalede ülkemizde 2000-2016 yılları arasında hemşirelik dergilerinde yayınlanmış sistematik derlemelerin metodolojik ve raporlama özelliklerini incelemek amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın örneklemi Türkiye’de yayınlanan tüm hemşirelik dergilerini kapsamaktadır. Makaleler hemşirelik dergilerinin web sayfaları, Türk Medline, TÜBİTAK ULAKBİM DergiPark veri tabanları ve Google Akademik arama motorunda “hemşire”, “sistematik derleme”, “sistematik inceleme”, “literatür inceleme”, “literatür tarama” anahtar kelimeleri kullanılarak tarandı. Makale özelliklerini ortaya koymak amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan Veri Çekme Formu, raporlama özelliklerinin değerlendirilmesinde 27 maddeli PRISMA Bildirimi kullanıldı. İki araştırmacı bağımsız olarak makalelerin raporlama kalitesini değerlendirdi. Veriler, Cohen's kappa, frekans, ortalama ve standart sapma kullanılarak değerlendirildi.
BULGULAR: Hemşirelik dergilerinde yayınlanan toplam 26 sistematik derleme/literatür inceleme çalışmaya dahil edildi. Ortalama PRISMA puanı 7.46 ± 3.20 (min-maks=1.5-13) bulundu. Gözlemciler arası uyum yüksekti (κ=0.813, p=0.000). Başlık (%76.9), yapılandırılmış özet (%57.7) en iyi raporlandırılan; yöntem, sonuçlar, tartışma ve fonlanma kaynakları en yetersiz raporlandırılan bölümlerdi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ülkemizde hemşirelik dergilerinde sistematik derleme sayısı giderek artmakla birlikte, derlemelerin raporlama kaliteleri oldukça düşüktür. Hemşirelik dergi editörlerinin, hakemlerin ve araştırmacıların sistematik derlemelerde rapor kalitesini artırmak için PRISMA kılavuzlarını kullanmaları önerilir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate reporting and methodological characteristics of systematic reviews published in nursing journals in our country between 2000 and 2016.
METHODS: The sample of this descriptive study included all nursing journals published in Turkey. The articles were screened using the keywords "nursing", "systematic review", "literature review" in web pages of nursing journals, Turkish Medline, TUBITAK ULAKBIM DergiPark and Google Academic. Data Extraction Form prepared by the researchers in order to reveal the characteristics of reviews, 27-items PRISMA statement was used in the evaluation of the reporting properties. Two researchers independently evaluated the reporting quality of review articles. Data were evaluated using Cohen's kappa, frequencies, mean and standard deviation.
RESULTS: A total of 26 systematic/literature reviews which published in nursing journals were included in the study. Average PRISMA scores were found 7.46±3.20 (min-max=1.5-13). The inter-rater agreement was high (κ=0.813, p=0.000). The title (76.9%), structured summary (57.7%) was best reported; methods, results, conclusion and funding sources were the least reported areas.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although increasing the number of systematic reviews in nursing journals in our country, reporting quality of the reviews is very low. Nursing journal editors, peer reviewers and researchers are recommended to use PRISMA guidelines to improve the reporting quality of systematic reviews.

REVIEW
9.Concept Analysis: The Stages of Change Regardıng Exercise Habits
Yasemin Gümüş Şekerci
doi: 10.5222/HEAD.2018.117  Pages 117 - 122
Amaç: Bu çalışmanın amacı egzersiz davranışına ilişkin değişim aşamaları kavramını Walker ve Avant’ın kavram analizi ile açıklamaktır.
Yöntem: Çalışmada değişim aşamaları kavramını açıklamak için Walker ve Avant’ın sekiz basamaklı kavram analizi yöntemi kullanılmıştır. Literatür taraması Web of Science, Science Direct, PubMed, EBSCOhost, Ovid, ProQuest, Google Scholar, Akademik Google ve Ulakbim veri tabanları kullanılarak yapılmıştır. “Egzersize başlama”, “egzersiz ve değişim aşamaları”, “egzersiz ve kavram analizi”, değişim aşamaları ve kavram analizi”, “hemşirelik ve kavram analizi” anahtar sözcükleri kullanılarak ulaşılan 21 makale, 1 rehber kitapçık ve 4 kitap incelenmiştir.
Bulgular: Bu kavram analizi ile egzersiz alışkanlığına ilişkin değişim aşamaları kavramının tanımı incelenmiş, kavramın değişim süreçleri, öz-etkililik ve karar dengesi ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. İnkâr, davranış değişimine direnç, kararsızlık, araştırma ve yeni sınırları belirleme, davranış değişimini özümseme, davranış değişimine adanma kavramın tanımlayıcı özelliklerini oluşturmuştur. Kavramın özellikleri dikkate alınarak model vaka ve sınırda vaka tartışılmış, hemşirelik uygulamaları açıklanmıştır.
Sonuç: Egzersiz alışkanlığına ilişkin değişim aşamaları kavramının tüm özelliklerinin bireyin alacağı eğitimle geliştirilebileceği belirlenmiştir. Bu doğrultuda hemşire bireyin egzersize başlama davranışına geçişte hazır olma durumunu belirlemeli ve değişim aşamalarında ilerlemeyi desteklemelidir.
Aim: The purpose of this study is to explain the concept of stages of change regarding exercise behavior as put forward by Walker and Avant.
Methods: The concept analysis of Walker and Avant was used in this study to explain the concept of stage of change regarding exercise behavior. A literature review was conducted using the following databases: Web of Science, Science Direct, PubMed, EBSCOhost, Ovid, ProQuest, Google Scholar, Academic Google and Ulakbim. The terms “stages of change” was scanned on the concept by the use of such phrases as “start to exercise”,”exercise and stage of change”, “exercise and concept analysis”, “stage of change and concept analysis”, “nursing and concept analysis”. Twenty one articles, one guidebook and four books were analyzed in study.
Results: With this concept analysis, the definition of the concept of stage of change related to exercise habits was examined, it was determined that process of change, self efficacy and decision balance are the related concepts to stage of change. The attributes of the concept such as denial, resistance to behavior change, instability, research, setting new boundaries assimilation of behavior change, dedication to behavioral change were constituted. Model and borderline cases were presented. Nursing practices were announced.
Conclusion: It was determined that while all of the properties of stage of change regarding exercise behavior are related to a person’s education. In this direction, the nurse must determine the state of being ready for transition to the person's exercise starting behavior and support progress in the stages of change.

10.A Health Behavior Change Model In Increasing Participation In Cancer Screening Programs: Precede-Proceed
Ayla Tuzcu, Adem Sümen, Yasemin Demir Avcı
doi: 10.5222/HEAD.2018.123  Pages 123 - 130
Kanserden korunma ve erken tanıyı artırmada bireysel, kurumsal ve toplumsal çabaların birlikte olması önemlidir. Kanser tarama programlarına katılma davranışlarına yönelik bilincin arttırılması ve bu davranışların düzenli olarak yapılması için davranış değişim modelleri ile desteklenmiş eğitim programlarının yapılandırılması ve uygulanması önemlidir. Precede-Proceed modeli bir sağlık davranış değişikliği ile ilgili pek çok faktörü dikkate alan ve yol gösterici olan makro modellerden biridir. Model erken tanı amaçlı kanser tarama programlarına katılma davranışlarını geliştirmek için farklı çalışmalarda kullanılmıştır. Bu derleme yazısında amaç; meme, serviks ve kolorektal kanser tarama programlarına katılma davranışlarına yönelik Precede-Proceed modeli kullanılarak yapılan çalışmaları, modelin kullanılabilirliğini ve etkinliğini değerlendirmektir.
It is significant to have individual, organizational and social efforts together for the protection from cancer and to increase the early diagnosis. It is important to structure and implement training programs that are supported by behavioral change models in order to increase the awareness of behaviors of participation in cancer screening programs and to display these behaviors regularly. The Precede-Proceed model is one of the guiding models that consider many factors related to a health behavior change. The model has been used in different studies in order to improve behaviors of participation in cancer screening programs for early diagnosis. The purpose of this review is to evaluate the studies conducted using Precede-Proceed model for behaviors of participation in breast, cervical, and colorectal cancer screening programs as well as the usability of the model and its efficiency.

11.Example of Psychiatric Nursing Practice: Antistigma Education Program
Besti Üstün, Figen Şengün İnan
doi: 10.5222/HEAD.2018.131  Pages 131 - 135
Damgalama ruhsal hastalıkların tedavisinde önemli bir sorundur. Damgalama nedeniyle hastalar psikiyatrik yardım arama, tedaviden faydalanma ve topluma yeniden katılmayla ilgili güçlükler yaşamakta, hasta ve ailelerin sosyal işlevleri, eğitim ve iş edinme gibi olanaklara ulaşmaları engellenebilmektedir. Damgalama ile mücadelede; sağlık çalışanlarına önemli görevler düşmekle birlikte; bir sağlık çalışanı olarak hemşirelik öğrencilerinin damgalayıcı tutumlarına dikkat çekilmektedir. Bu noktada hemşirelik eğitiminin gözden geçirilmesi; bilgi, inanç, tutum ve davranış değiştirmeye yönelik programların yapılandırılması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı hemşirelik öğrencileriyle ruh sağlığı ve hastalıkları dersi kapsamında yürütülen “Damgalamayla Mücadele Eğitim Programı”nın süreç ve sonuçlarının paylaşılmasıdır.
Damgalamayla mücadele eğitim programı yazarlar tarafından geliştirilerek, Mayıs 2013-Haziran 2013 tarihleri arasında ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliği dersi uygulamasının bir bölümünde yürütülmüştür. Programın amacı öğrencilerin, ruhsal hastalıklara yönelik damgalamanın ve etkilerinin farkına varmaları ve damgalamayla mücadelede sorumluluk almalarıdır. Temel uygulama çıktısı öğrenciler tarafından damgalamayla mücadele kapsamında bir gazete çıkarma ve uygulanabilir bir proje üretimidir. Program dörder saatlik dersler şeklinde yapılandırılmış olup, 128 öğrenci programa katılmıştır. Uygulama sonrasında öğrenciler farkındalık kazandıklarını, sorumluluk duygularının arttığını ve çözümün bir parçası olmada bu uygulamanın etkili olduğunu belirtmişlerdir.

Sonuç: Geribildirimler ve gözlenen tutum değişiklikleri programın damgalamayla mücadelede olumlu sonuçları olduğunu göstermiştir. Hemşirelik eğitiminde benzer programlarının yapılandırılması ve etkinliğinin değerlendirilmesi önerilir.
Stigma is a major problem in the treatment of mental illnesses. Due to stigma, patients have difficulties in seeking help, benefitting from treatment and reintegrating into the community, and patients and families are prevented from participating in social functions, or accessing education and employment opportunities. Although health care workers play an important role in the fight against stigma, attention is drawn to the stigmatizing attitudes of nursing students as a health worker. Given this issue, nursing education should be revised, and programs aiming to change knowledge, beliefs, attitudes and behaviors should be developed.
The aim of this present study is to share the process and results of the “antistigma education program” conducted under the mental health and disease course with nursing students.

The program was developed by the authors and was conducted between May 2013 and June 2013 within the scope of mental health and psychiatric nursing course. The aim of the program is to raise students’ awareness of stigma of mental illnesses and the effects of stigma and to encourage them to take responsibility in the struggle against stigma. The main output of the program will be the publication of a newspaper and production of an applicable project by the students within the scope of struggle against stigma. The program is structured in four-hour courses, and 128 students participated in the program. After the program, the students stated that they became aware of stigma, that their sense of responsibility increased and that this program played an effective role in solving the problem.

Conclusion: Feedback by the students and changes observed in their attitudes indicated that the program was positive results on struggling against stigma. It is recommended that similar programs should be implemented in nursing education and that the efficacy of the program should be evaluated.

12.The Effect of Migration Phenomenon on Adolescent Mental Health
Yunus Kaya, Duygu Hiçdurmaz
doi: 10.5222/HEAD.2018.136  Pages 136 - 141
Göç bireylerin alışageldiği fiziksel, toplumsal ve kültürel çevreden ayrılarak yeni bir çevreye uyum sağlamaya çalışmasına yol açan çok boyutlu bir olgudur. Göç eden aileler yeni çevreye, yeni kültüre uyum ve yeniden yaşamı yapılandırma gibi pek çok güçlükle karşı karşıya kalmaktadırlar. Ailenin bir parçası olarak çocuklar ve özellikle ergenler bu durumdan daha fazla etkilenmektedir. Çünkü göç, ergenlik dönemi gibi bireylerin bir kimlik oluşturmaya çalıştığı ve akranlarla olan ilişkilerin önem kazandığı bir dönemde gerçekleştiğinde bireylerin bulunduğu kültürden kopmasına ve akran ilişkilerinin zayıflamasına, dolayısıyla da kimlik gelişiminin zarar görmesine ve ruhsal sorunlara neden olmaktadır. Göç olgusunu yaşayan ergenlerin bu özellikleri, onların risk grubu olarak ele alınmasını ve bu grupla ruhsal açıdan koruyucu çalışmalar yürütülmesini gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda ruh sağlığı çalışanlarına, özellikle de psikiyatri hemşirelerine önemli görevler düşmektedir. Psikiyatri hemşireleri bu özel grubun sorun ve gereksinimlerini belirleyerek bu gruba yönelik koruyucu müdahaleler gerçekleştirebilirler. Bu yazıda göç olgusunun ergen ruh sağlığı üzerindeki etkilerinin ve psikiyatri hemşirelerinin bu konuda yapabileceği müdahalelerin ele alınması amaçlanmıştır.
Migration is a multidimensional phenomenon that cause individuals to leave their usual physical, social and cultural environment and to try adapting to a new environment. Migrating families encounter with many difficulties such as adaptation to a new environment, culture and restructuring their life. As a part of the family, children and especially adolescents are also affected by this condition. Because, if migration takes place in a period like adolescence, when individuals are trying to create an identity and relationships with peers, it causes detachment from the original culture and weakening of the relations, and consequently cause a damage on identity development and cause mental health problems.. These characteristics of adolescents experiencing migration phenomenon make it necessary to regard them as a risk group and to carry out mental health promotion activities with this group. In this context, mental health professionals, especially psychiatric nurses have important roles. Psychiatric nurses can define the problems and needs of this special group and plan preventive interventions for this group. The aim of this paper is to discuss the effects of migration phenomenon on adolescent mental health and the interventions psychiatric nurses can do about this issue.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Journal of Education and Research in Nursing



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.